10 Mart 2013 Pazar

İyiler Mutlaka Kazanır

Allah'ı inkar etmek veya O'na ortak koşmak da, tıpkı başkasına eziyet etmek gibi içimizdeki kötülükle yüzleşmenin bir türevidir. Yine insanın vahye ve doğumu sırasında verdiği söze sırtını dönmesi ve kendine zulmetmesi sözkonusu. Hatta bize yaratılışımızda verilen en temel vahiy/ilahi bilgi Allah'ın varlığı ve tekliği bilgisi olduğundan, inkarcılar ve şirk koşanlar; daha en temel noktada doğrudan ayrılmaya başlamış demektir.

"Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: 'Ben, Rabbiniz değil miyim?' 'Evet, tanıklık ediyoruz,' derler. Böylece diriliş günü, 'Biz bundan habersizdik,' diyemezsiniz" (Araf Suresi 172).

"Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez." (Rum Suresi 30).

Ayrıca ilk insana ve daha sonra İsa'ya  "ruh üflenmesinden" bahseden ayetler de, yine bu durumu anlatmaktadır. Çünkü Kuran'da ruh "vahiy" anlamında kullanılmaktadır (bir de "vahiy meleği" için de özel isim olarak Ruh ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz).

Secde Suresi 9: Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!

Bize yaratılışımızda işlenen bu bilgiler sayesinde daha doğuştan tek Tanrı inancına sahip olur, ve başkalarına iyi davranmak gibi erdemlere sahip oluruz  (tabii içindeki ayetleri/vahyi dışlamayanlar için geçerli bu durum).

Ve hep belirttiğim üzere, genlerimizde bulunan bu ilahi bilgilerden dolayı Kuran'a iman etmekle yükümlüyüz. Kuran'ın ilettiği vahiy içimizdeki ayetlerle  uyum içindedir ve bu durum, onun Allah tarafından gönderilen kutsal kitap olduğunun en büyük ve temel delilidir.

Fussilet Suresi     53     Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?

Bünyesindeki ilahi bilgilerle uyum içinde davranışlar sergileyen  kimse iyilik üzere ve gerçeğe iman içinde yaşar demiştim. Bu söylediğime itiraz olarak, bazı inançlı kişilerin yaptıkları kötülükler karşı delil olarak sunulmaya kalkılabilir. Ama böyle başkalarına zulmeden ve buna karşılık inançlı tabir edilen kişilere baktığımızda aslında çoğunun yine şirk içinde olduğu ve yanlış şeylere inandıkları görülecektir. Gerçekten şirkden arınmış ve dosdoğru dini inanç içerisinde olan bir insan, kötülüklerden ve yanlışlardan elinden geldiğince uzak yaşayacaktır. Ya da geçici bir süre hatalı davranış içinde olsa dahi en kısa sürede bunun farkına varıp kendisine çeki düzen verecektir.

Veya başka açıdan örnek verecek olursak; iyi bir insan inkar veya şirk içinde olsa da, günün birinde mutlaka doğru inanca kavuşacaktır bu dünyada. İmtihanının son dönemlerinde de olsa, kendisini cennete götürmeye yetecek minimum düzeyde de olsa dini kabule ulaşacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kişilerin hayatlarına bir bütün olarak bakmak gerektiğidir. Hem zaman açısından, hem de tüm alanlardaki yaptıklarını değerlendirme açısından...Ve sadece Rabbimiz bilmekte kimin iyilerden olacağını, imtihanı başarıyla tamamlayacağını... Bu yüzden herhangi birinin belli bir zaman diliminde veya bazı alanlarda yaptıklarına bakarak  sonsuz kötülerden mi veya iyilerden mi olduğunu biz bilemeyiz.

Bu konuyu "Kader ve Özgür İrade" başlıklı yazımda açıklamıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

Özgür iradeleriyle iyiliği seçenler  ahirette mutlaka kazanırken, bu dünyada da nimetleri yaşamaya başlarlar.

"Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever."  (Ali İmran suresi 148. ayet)

İyilik denilen olgu, ezeli olan Allah'ın yine özelliklerinden/sıfatlarından biridir.Yani öyle sonradan imtihan için oluşturulmuş kurallar falan değildir bu kavram aslında.Yüce Yaratıcımız iyidir ve O'nun sevgili/yakın kulları da iyilerden olmak durumundadırlar. İmtihanımız da tamamen bunun üzerine kuruludur.

Tur Suresi 28. "Biz daha önce O'na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir."

***

Bir insan veya topluluk yanlış/hurafe inançların peşinden gidiyorsa ve ısrarla gerçeğe/bilgiye, ayetlere yönelmekten kaçınıyorsa, bu dengesizliğin diğer davranışlarında da kendini gösterdiğini belirtmiştim.

Tarihte, inkarlarında ısrarcı olan toplumların, yanlış inançlarının yanı sıra, özellikle  insanlara zarar verici/zulmedici başka hatalı davranışlar da sergilediklerini görmekteyiz zaten.

Ayetler ışığında bu durumu delillendirecek olursak;

Cahiliye döneminde şirk içindeki  Arapların bazılarının çocuklarına yönelik zalimlikleri:

Tekvir Suresi 8 - O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,

Enam Suresi 137 -  Böylece onların ortakları, çocuklarını öldürmeyi bile müşriklerin çoğuna iyi bir şeymiş gibi gösterdiler. Böylece onları mahvettiler ve dinlerini karıştırıp bozdular. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Onlardan ve uydurdukları şeylerden uzak dur.


Antik Mısır döneminde Firavun ve yönetimindekilerin vücuda getirdiği zulüm:


Kasas 4. Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.


Lut Kavminin gelen misafirlere bile tacizkar tavrı vardı:

Hicr Suresi

67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi.

68. Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"

69. "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."

70. Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"

71. Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"

72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

74. O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

(Bu arada belirtelim, Lut Kavmi de diğer kavimler gibi öncelikle, inkarcılığından dolayı helak edilmiştir. Zaten muhtemelen yarısı veya yarıya yakını kadınlardan oluşan bu toplumun tüm bireyleri eşcinsel, zinacı  veya tacizkar değildi. Buna en net delil Lut'un eşinin de geride bırakılıp helak edilen kötülerden olmasıdır. Tamamını pençesine alan ana/asıl günah   Allah'a ortak koşmak ve ayetleri inkardı yine. Diğer dengesiz davranışları ve günahları ise yine vahye sırt çevirmenin, zalimliğin yan tezahürleri, sonuçları idi.)

Ankebut Suresi     32 İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."

Ad Kavminin zorbalığı:

Şuara Suresi

128.Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!

129.Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?

130.Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?


Medyen Halkının da ticarette hile yapma ve başkalarının malına zarar verme yoluyla yine insanlara karşı duyarsız ve zulmedici olduğunu görmekteyiz:

Hud Suresi

84. Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."

85. "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."

86. "Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."

( Geçmişteki helak edilen toplumları düşündüğümüzde dikkati çeken bir başka ayrıntı da; Allah'ın kötüleri/zalimleri dünyada da bazen biraraya getirip, onların toplu bir şekilde kendileriyle yüzleşmesini sağlamasıdır. Geçmişte helak edilen toplum demek aslında Allah'ın, kendi iradeleriyle kötülüğü seçecek olan birtakım zalimleri aynı tarih ve coğrafyada biraraya getirmiş olması demektir).

Büruc Suresinde de yine inkarcıların Müslümanlara işkence yaptıklarını görmekteyiz:

Büruc

5. O tutuşturulan ateşin adamları,

6. Onlar onun başında oturmuşlardı.

7. Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

8. Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı

9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.

10. Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.

11. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.


Kısacası; ayetlere yönelmeyen insanlar birçok alanda hastalıklı düşünce ve davranışlara sürüklenebilmekte. Zaten doğru ve güzel olan  davranış veya düşünce, aslında ancak Rabbimizin bizlere öğrettiği bilgilere ve emirlerine uzanmakla mümkün olmaktadır. Gerek yaratılışımızda bize verilen, gerekse sonradan Kitap'tan öğrendiğimiz...Gerek farkında olarak, gerekse olmayarak...

Ateistler de dahil olmak üzere herkesin erdemli ve doğru yanları buna dayanmaktadır. Farkında olmasalar da içlerindeki ayetlere kulak verdikleri noktalarda güzel ve sağlıklı davranışlarda bulunuyor insanlar.

***

Müslüman, yani sadece Allah'a teslim olan, imtihan serüvenini başarıyla tamamlayacak kişinin aynı zamanda iyi bir insan olduğunu, buna karşılık cehennemliklerin ise kötüler olduğu gerçeğini Kuran'da görmeye devam edelim:

Beled Suresi

12. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

13. Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.

14. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,

15. Yakındaki bir yetimi,

16. Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.

17. Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o.

18. İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.


Hakka Suresi

30 "Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
   
31 "Sonra cehenneme sallayın onu!"

33. "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu."

34. "yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."

35 "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."

Ali İmran Suresi     198     Ama Rablerinden korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler var.Allah katından bir konukseverlikle sürekli kalıcıdırlar orada.Allah katındaki ödüller iyiler için daha hayırlıdır.
   
Nahl Suresi     122     Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.


İnfitar Suresi

13. Şu da kuşkusuz: İyiler tam bir nimet içindedir,

14. kötülerse cehennemin ta ortasında.

Kalbi güzelliklerle dolu birinin inanmadığı için kazayla  cehenneme gitmesi, veya zalim bir kulun haketmediği halde cennete gitmesi diye birşey yok hiçbir zaman. İyiler mutlaka kazanıyorlar imtihanı.

Allah'a iman etmek ve şirkden uzak durmak  dürüstlüğün  bir tezahürü iken, inkar veya ortak koşup başka efendiler edinmeye çalışmak ise o kişinin  en azından kendisine zulmüdür.

Gerçek bilgileri kabul edip yanlış inançlardan uzak durmak, erdemli yaşamak da güzel ahlakın parçasıdır.

Bunun yanısıra, tek efendimiz olan Allah'ın  bizden istekleri aynı zamanda yeryüzündeki sıkıntıları gidermeyi veya en aza indirgemeyi, buna karşılık dünyadaki güzelliklerden en üst seviyede yararlanmayı da amaçladığından, yine her açıdan, O'nun yolunda yürümek eşittir iyilik olmaktadır.

Zekatı sürekli yerine getirmek (ekonomiden tutun bilgi birikimimize kadar her alanda paylaşımda bulunmak), ihtiyacı olanların  yardımına koşmak ve güzel davranışlar sergilemek, yalanlardan, hırsızlıktan, cinayetten ve diğer kötülüklerden de uzak durmak, tüm dünyanın çıkarları doğrultusunda güzellikler üretmek, maddi ve manevi zenginliği ve barışı sağlamak, Allah'dan başka kimseye/kul köle olmamak ve kimseyi de köle edinmemek, verilen sözleri yerine getirmek...Bunların hepsi de merhametin ve iyiliğin temel parçalarından. Kuran'da bunlar ve hatta daha bile fazlası istenmekte kullardan.

Bakara Suresi     83     İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.

En'am Suresi     151     De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

Özetle; cennet ehli mutlaka dünyada da güzellikler üreten ve düşünen iyi insanlardan oluşurken, cehennem ehli ise en başta kendisine ihanet içinde olanlardan oluşmaktadır.

Yunus Suresi     44  Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.

Kendine acımayan, aslında  başkalarına da merhamet etmeyecektir genelde. Ve ayetlerde anlatılan kıssalarda görüldüğü üzere öyle de olmaktadır.

Ayrıca, yapılan her kötülük o kişinin aynı zamanda kendi özbenliğine zulmetmesi demektir.

Başkaları için kurduğu her kötü niyetli tuzak, aslında kendisi için kurulan ve de içine düştüğü tuzak demektir (ahirette aleyhine delil olması ve içindeki zalimlikle yüzleşmesi için).

***

Rabbimiz bizleri hem kulluk etmemiz, hem de herkesin hakettiğine kavuşması için yarattı. Güzellikleri hakeden benlikler cennete , azgın ve bozguncu benlikler ise cehenneme kavuşsun diye...Bu yüzden iyiliği seçenler mutlaka kazanırken, zulmü seçenler kaybedecekler.

Selam ve sevgiler