6 Aralık 2012 Perşembe

Maide 33'te Bahsedilen Nefsi Müdafaa ve Kısastır

Bu çalışmamda; Maide 33'de bahsedilen "çaprazlama" meselesinin ne olduğundan bahsedeceğim, ama ondan önce kısaca başka bir konuya değinerek  giriş yapmak istiyorum;

Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.

Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;

Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:

1- Elini kesme

2- Elini çizdirme (işaretleme)

3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.

Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.

Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı  hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.

Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere  karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.

Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.

Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html

Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:

Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.  34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
   
Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken  elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.

Ayetler de;  putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun  Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:

Taha Suresi

63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "

Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).

Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...


                            Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler      








Ve tekrar belirtelim; böyle eskiden beri Müslümanların el ve ayaklarını çaprazlama kesen ve bu eylemlerini sürdüren paganlara/putperestlere karşı kısas olarak , yani onlara yaptıklarının aynısının uygulanması bir seçenek, bir savunma stratejisi  olarak sunulmuş Maide Suresinde. Peygamberleri ve takipçilerini ülkelerinden çıkarınları aynı şekilde ülkeden sürmek, onlara saldıranlara aynı şekilde karşılık vermek, kısaca "göze göz, dişe diş" izninden bahsedilmiş. Ve dediğim gibi, kitabı bütünlük içinde okuyunca görmekteyiz ki bu, Müslümanlara verilen savunma savaşı izni, eğer saldıranlar  müminlere bu yaptıklarından vazgeçip  barışa yanaşırlarsa bitiyor. 

Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.

Selam ve sevgiler

3 Haziran 2012 Pazar

Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir (video formatında)

Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir başlıklı yazım Kuran Araştırmaları Grubu tarafından video haline getirildi:

http://www.youtube.com/watch?v=4TK-29trpQ8


Selam ve sevgiler

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Ekşi Sözlük’e Yazdıklarımdan Örnekler

Ekşi Sözlük'te açılan başlıklara verdiğim cevapların birkaçını paylaşayım sizinle dedim. Sözlüğün formatı gereği bütün harfler küçük... Her entrymin altına da sözlükteki adresini verdim...

Selam ve sevgiler

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


beş yıldızlı otelde iftar yemeği vermek

gayet güzel, islam'ın hedeflediği doğrulardandır.

öncelikle, lüks israf falan değildir, bu iyi anlaşılmalıdır:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/luks-israf-degildir.html

ikincisi, bazıları "oruç tutmak yemek bulamayanların halini anlamak içindir" gibilerinden birşeyler söylüyor, sonra da bu kendi söylediklerine ciddi ciddi kendileri de inanıyor. sanki kuran'da böyle bir ayet varmış gibi bu kendi kafalarındaki senaryoya göre haramlar türetmeye kalkıyorlar (iftarda çok yemek günah, lüks ve güzel veya kaliteli yemek haram gibi bir ton zırva inanç..)

o zaman onların bakış açısına göre ramazanda kaliteli ve güzel seks de haram olmalı.

oruçda seks yapmak yasak öyle değil mi?

öyleyse oruç seks yapamayanların halinden anlamak için(onların hayali bakış açısına göre)

ve yine öyleyse ramazan geceleri seks yapacaklar eşleri güzel ise (ya da kadınlar için kocaları yakışıklı ise) seksten uzak durmak zorunda kalmalılar. çünkü "lüks sekse" giriyor bu durum.

hele ki haz fazla olmamalı.

hatta eşleri güzel (veya yakışıklı) olanlar bu eşlerinden boşanıp çirkin insanlarla evlenip mütevazi bir cinsel ilişki yaşamalıdır ramazan gecelerinde.

ayrıca ilişkiye girilen yer kirli ve sıkıntı veren bir ortam olmalı ki, seks yapamayanların halinden anlasın...

komedi bir çıkarım olurdu değil mi bu?

elbette, tıpkı "oruç yemek bulamayanların halinden anlamaktır ve bu yüzden iftar yemeği lüks ve çok olmamalıdır" diyenlerin zırvalıkları gibi..

orucun birçok hikmeti vardır ve bunu yalnızca rabbimiz biliyor.

bu yüzden biz kafamızdan "oruç şunun içindir, şunu sağlar" gibi şeyler söyleyemeyiz. sadece ve de sadece rabbimiz yetkilidir din konusunda hüküm vermeye:

http://www.kurandakidin.net/

 ramazanda en güzel yemekleri en lüks ortamlarda yemek, diğer günlerden daha bile fazla hakedilen bir durumdur.

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25580128


ben prensip icabı sünnete karşıyım diyen çocuk

müslüman çocuktur.

yahudi gelenek ve uygulamalarını rededip bir müslüman hayatı yaşamayı istediğini belirten kişidir.

islam dininde allah'ın yarattığı mükemmeldir ve durup dururken ameliyat edilemez:

tın suresi 4 biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.

ortada sağlık durumu gibi özel bir neden yokken, hem de başkasını zorla ameliyat ettirmeye kalkmak, allah'ın yarattığını değiştirmek tamamen islam dışı bir uygulamadır

kuran'daki gerçek islam hadis/mezhep ve tasavvuf öğretilerinden çok farklıdır.

http://www.kurandakidin.net/

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25938492


filmlerde genelde işgalci uzaylıların yenilmesi

uzaylı filmlerinde görülen birçok mantık hatasından biridir. yoksa eğer bir uzaylı saldırısı olsaydı, adamlar bilmem kaç ışık yılı uzaktan düğmeye basar dünyadaki canlıları oradan bitirirdi. hatta düğmeye bile basmasına gerek yok.

ayrıca dünya üzerine bir gemi yaklaşacaksa ya robotlarını gönderirler ya da bu gemilerin kendileri bilgisayarlar tarafından yönetilen robotlar olur. yani pilotsuz birimlerle saldırırlar, onlardan birinin parmağı bile incinmez.

şimdi bu komediyi geçtikten sonra asıl konuya gelelim.

bugünlerde hemen her hafta bir uzaylı saldırısını anlatan film sinemalara gelmekte. beyinler yıkanıyor, insanlar uzaylı saldırısına inanacak kıvama getiriliyor.

illuminatinin planında böyle bir senaryo(sahte uzaylı saldırısı) olduğu yıllar önce oyun kartlarında işlenmişti.

konuyla ilgili olarak şöyle yazmıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/1995-illuminati-kart-oyunu.html

yani eğer bugünlerde bir saldırı görürseniz bilin ki aslında onlar uzaylı falan değil. hepsi bir komplonun parçası.

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26333925


evrenin her şeyi kapsayan tek bir ruhunun olması

islamiyet'e göre yaratılmışların ruhu olmadığına ve de tüm yaratılmışlar allah'dan ayrı olarak yoktan var edildiklerine göre tamamen islam dışı bir inançtır.

yalnız şu olabilir, rabbimiz biz insanlara verdiği gibi evrene de bir bilinç-zeka vermiş olabilir. evrenin kendisini de bir başka birey, başka bir kul olarak görecek olursak onun da kendi içinde özellikleri vardır.

evren de big bang ile doğmuş, big crunch ile sonlanacaktır ayetlere göre:

http://www.mucizeler.com/2011/11/buyuk-patlama%E2%80%99dan-buyuk-cokus%E2%80%99e/

yani o da bizler gibi bir yaratılmıştır sadece.

ama evrenin kozmik zekası varsa bunu ruh-hayalet falan ile karıştırmamalıyız. çünkü islam'da yaratılmışların ruhu-hayaleti yoktur:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html

ayrıca evrenin kendisini tanrı ile özdeşleştirmek veya o'nun bir parçası olarak görmek hatası da büyük bir sapmadır. evreni tapmanın değişik bir versiyonudur. hayır, tüm yaratılmışlar rabbimizden varlık olarak tamamen ayrı ve yoktan yaratılmışlardır. zaten bu yüzden şirk en büyük günahtır:

o (allah) evren'i (gökleri) ve yeryüzünü yoktan yaratandır. o, bir işin olmasına karar verirse yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.

2-bakara suresi 117

ihlas suresi 3 ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur!

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=20555499


kuran-ı kerim

dinin tek kaynağı, insanlara kıyamete kadar ışık tutacak yol göstericidir.

incil ve tevrat(ve de daha eski kutsal kitaplar) değiştirildiklerinden, koruma altında olmadıklarından bugün dinin kaynağı durumunda değiller. hele ki rivayet ve söylenti adı altındaki hadis kitapları hiçbir zaman...

sadece kuran korunmuştur ve islam'ın(yani gerçek dinin) tüm gerekli bilgilerini eksiksiz bir şekilde barındırmaktadır. namazdan hacca kadar tüm ibadetlerin ayrıntısı bile mevcuttur.

apaçık ve din alanında eksiksiz olan kuran, birinci açık anlamında ve bütünlük içinde okunmalı, başka hiçbir kitap yanına eklenmemeli:

http://www.kurandakidin.net/

ayetlerin açık-ilk anlamında okunması gerektiğini anlatan yazım:

http://www.diniyazilar.com/2011/06/kuran-bir-semboller-kitabi-degildir/

kuran mucizeleri:

http://www.mucizeler.com/

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=17892562

9 Nisan 2012 Pazartesi

İnsanların ve Cinlerin Kötü Enerjilerinden Korunma

Sad Suresi

41. Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."

42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.

43. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.

Cin veya insanlardan şeytanlar, bazı kişilere sıkıntı verebilirler. Zaten cinler de tıpkı insanlar gibi maddi varlıklar(ateşten yaratıldılar) ve dolayısıyla diğer canlılara fiziksel zarar vermeleri gayet olağan.

Hicr Suresi     27     Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.

Verdikleri vesveseler, ayrıca telepatik etkileri ve kötü enerjileri ile yaşam enerjinizi olumsuz etkileyebilir hatta uzun vadede bunalıma bile sokabilirler. Onların kötü enerjilerinden korunmada namaz kılmak, (yalnız Allah'a)dua etmek, Kuran okumak, sürekli Allah'ı anıp şükretmek, iyilik ve hayır işlerinde yarışmak gibi güzellikleri gerçekleştirmek önemli yer tutar. Zaten dünya ve ahiret bir bütündür, ibadetler ve güzel ameller sadece ahireti değil bu dünyamızı da güzelleştirmektedir...

Nas Suresi

Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...

1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!

2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,

3. İnsanların ilahına;

4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,

5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;

6. Cinlerden de insanlardan da olur o!"


Fussilet Suresi

36. Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...


Araf Suresi

201. Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.


Bunun yanında,  Eyyub Peygamberin öyküsünde gördüğümüz üzere, uğradığı sıkıntıyı gidermesi için Rabbimiz kendisine doğal bir ilaç olarak su veriyor ve  ondan hem içmesini, hem de yıkanmasını istiyor. Belki de bu özel şifalı bir su ama genel olarak suların bu sorunda fayda verdiği sonucuna ulaşabiliriz.

Bu bağlamda, kötü enerji yayan bazı insan ve cinlerin olumsuz etkisinden sıyrılmada bazı başka gıdalar da yardımcı olabilir belki.Özellikle vücudumuzu radyasyondan koruyan besinler, şifalı bitkiler etkili olabilir.Çünkü bedendeki radyasyonu dışarı atan bir gıda aynı zamanda olumsuz enerjiyi de temizleyebilir.

Keçiboynuzu ve  yoğurt gibi besinler tüketmek kötü enerjilerden korunmada ve vücutta oluşan bazı sorunları gidermede rol oynayabilir. Ayrıca dünyadaki en etkili radyasyon temizleyici bitkilerden kabul edilen Kore Ginsengi de akılda tutulmalıdır. Uzakdoğulu  Ginseng  zihnimizden cildimize kadar genel olarak sağlık ve denge kazandıran bir gençlik iksiridir aynı zamanda. Direncimizi arttırdığından, dışardan gelen olumsuz etkilere  karşı da güçlü kılar. Özellikle de strese karşı...

 Bu  kıssada dikkati çeken  noktalardan biri de, Rabbimizin diğer bazı örneklerde olduğu gibi doğrudan sıkıntıyı gidermeyip, bu sefer çözümü(suyu) sunmasıdır. Böylece, bu olayı bizlere aktaran ayetler sayesinde tüm insanlığa konuyla ilgili yol gösterilmiş de olunuyor.

Dua etmek, Allah'a sığınmak ile fiziksel olarak tedavi olmak çelişen şeyler değildir. Ya da başka herhangi bir konuda Rabbimizden yardım istemek ile elimizden geldiğince o işi gerçekleştirmek için çalışmak, çözüm üretmek... Herşey (kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere) vesiledir, ilahi planın parçasıdır zaten. Biz her zaman var gücümüzle sorunları çözmek için çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ayrıca her zaman iyilik ve iman yolunda yürürsek, Rabbimiz zaten cennetimsi güzellikleri daha bu dünyada da yaşatmaya başlamaktadır.

Selam ve sevgiler

26 Şubat 2012 Pazar

Yaşlanmayla mücadele - Uzun Ömür ve İslam

Mezhep-hadis takipçilerinde yaşlanmayla mücadele edilemeyeceği inancı hakim olmuştur. Bu inancın çıkış noktası  uydurma rivayetlerdir elbette.

Ayrıca yine hadis-mezhep ve tasavvuf öğretilerinde uzun ve sağlıklı ömür için çabalamak, yeryüzündeki sıkıntıları en aza indirgemek için mücadele etmek dünya düşkünlüğü gibi gösterilmeye çalışılmış çoğunlukla ve karşı çıkılmıştır.

Ama Kuran, yani İslam öğretisinde durum çok farklıdır. Zaten mezhep ve tasavvuf öğretileri İslam dini ile zıt olduğunu yine burada da çek net bir şekilde  gösteriyor. Ve bilindiği üzere hadis adı verilen dedikoduların veya mezhepsel, tasavvufi kabullerin hiçbir geçerliliği yoktur Allah'ın dininde. Rabbimizin söylediği üzere sadece Kuran dinin kaynağıdır.

Bilinmeli ki İslam'a göre yeryüzü tekamül veya acı çekme yeri değil,  imtihan yeridir ve bu imtihanı başarıyla geçme şartı da kendiniz ve tüm insanlık için güzellikler üretmek, yeryüzünü cennetimsi bir hale getirmeye çalışmaktır(şirkten uzak gerçek iman da bunun baş köşesindedir). Yine bu bağlamda hastalık, sakatlık ve yaşlanmayla mücadele de Kuran'ın hedeflediği amaçlar  arasındadır.

Kuran'da yaşlanma ve hastalıklar çaresizdir diyen, bunları önlemek için mücadele edilmemelidir diyen bir ayet yoktur. Tam tersini söylemekte ve istemektedir Rabbimiz.

Ayetler asırlarca dinç kalan  insanlardan bahsetmektedir.

Ankebut Suresi:

14: Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. çünkü zalimlerdi onlar.

Görüldüğü üzere Nuh peygamber dünyada "en az" 950 yıl yaşamış. Ayrıca Kuran'da anlatılan öyküsünde toplumunda bunu garipseyen kimseyi görmediğimize göre o medeniyette böyle asırlarca yaşamak sıradan bir olay olabilir. Yani ya genetik olarak yaşlanmaya karşı dirençliydiler ya da şifalı bitki ve gıdalarla, egzersizlerle  gençlik formülünü biliyorlardı.Bir diğer şık da, çok ileri bir bilim-teknoloji seviyesine sahip olmaları ve bundan yararlanarak kolay kolay yaşlanmamaları (Bu ihtimallerin birden fazlası da birlikte etkili olmuş olabilir).

Kaldı ki sadece peygambere özel bir durum bile olsa bu, yine bu dünyada da bir insanın çok uzun yıllar dinç olarak yaşayabileceğini göstermektedir. (Diğer bazı peygamberlerin ve başka kişilerin de  çok uzun bir ömür yaşadığını iddia eden kaynaklar var).

Bunun dışında  mağara ehlinin yaşlanmadan uzun süre yaşamasından da bahseder ayetler(fakat oradaki mucize fizik yasalarının dışında da gerçekleştirilmiş olabilir).

Günümüzde de özellikle genetik bilimi uzmanları insan ömrünün uzatılabileceği, asırlarca ve hatta binlerce yıl ihtiyarlıktan ve hastalıklardan uzak bir dünya serüveninin deneyimlenebileceğini belirtmekteler.Hatta kimi bilimadamları "Kutsal kitaplarda yazan uzun ömürlü insanlar yeniden gerçek olmak üzere" şeklinde cümlelerle bu gelişmeyi haber verdiğine göre, bu durumun dinin verdiği bilgilerle uyum içinde olduğu bu açıdan da görülebilir.

Bir Müslümanın gayesi tabii ki Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayacak güzel bir hayat yaşamaktır. Yani bu dünyada yaşamın uzunluğu değil, cenneti hakedecek amellerin gerçekleştirilmesi, imtihanı başarmak esas amaçdır. Ama yaşlanmayla mücadele de bu duruma aykırı değil, destekleyici bir durumdur. Bir insan hiç yaşlanmasa bile bu dünyada yine de ölümlü olacak. Sadece yaşadığı süre içinde dinç ve sağlıklı kalmayı başaracaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Bu durum da o bireyin hem daha mutlu olmasını, hem de daha sağlıklı düşünmesini, daha olgun davranışlar sergilemesini sağlayabilir. Hatta sağlıklı ve dinç bir insan başkalarına yönelik güzellikler üretmek için, sağlıksız ve çökmüş bir insana göre  daha fazla güç ve imkana sahip demektir. Ayrıca sağlıklı ve uzun yaşayan bir insanın bilgeliğinin artma şansı da doğacaktır. Daha bilgili, tecrübeli, hayat ve ayetler hakkında çok daha uzun süre düşünmüş, ve hep bunu dinç bir beden ve zihinle yapmış bir insanın gerçek dine ve iyiliğe yönelme ihtimali de biraz artabilir.

Zaten dediğim gibi; kutsal kitabımıza göre hayat kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi hayırlı bir davranış olduğuna göre yine ömrü uzatmak, yaşlanmanın getirdiği tahribatı engellemek için araştırmalar yapmak da bu kapsamdadır:

-Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. (Maide Suresi 32. ayetten alınmadır).

Yaşlanmayla mücadeleye karşı çıkan bazı kişiler bunun Allah'ın yarattığını değiştirme, yasasına karşı çıkmak şeklinde algılıyorlar hatalı bir şekilde. Hayır, durum yine tam tersinedir. Bir insanın sürekli veya çok uzunca süre dinç ve sağlıklı kalmasının sağlanması Allah'ın yarattığını değiştirmek değil, korumaktır. Bir organın, örneğin gözün hep keskin bir şekilde görmesi mi yaratılışın korunmasıdır, yoksa dejenere olup işlevini yitirmesi mi? Ya da bir insanın saçlarının dökülmesi mi orjinal şeklinin değişmesidir yoksa hep gür saçlara sahip olması mı? Allah'ın yarattığı bedenin en sağlıklı halinin ve aynı zamanda da şeklinin korunmasıdır daimi gençlik. Zaten cennette de sonsuza dek sabit formu korunacaktır canlıların...

Yeter ki  Allah'ın yarattığı canlıların orjinal, sabit şekilleri üzerinde oynanmasın, farklı organlar veya canlılar yaratılmaya çalışılmasın bilim yoluyla. Gençliği korumak orjinal formu korumaktır. Yapılacak olan çalışmalar da bu sabitliği sağlamak için olmalıdır, yoksa değiştirmek için değil.

Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, Antiaging uygulaması adı altında uzakdoğu öğretilerinin benimsetilmeye çalışılması tuzağına düşülmemesi gerekliliğidir. Uzun yaşamı sağlayıcı egzersizler olarak bazen bazı pagan uygulamalar, panteizm ve reenkarnasyon gibi inançlar yani kısaca ruhçuluk insanlara aşılanmaya çalışılmaktadır bazı kesimlerce. Gerçekte ise bunların sağlıkla  bir ilgisi yoktur.

 Allah'ın yasası sıkıntılarla ve ızdırapla mücadeleyi emreder. Sağlıklı ve genç kalmak için çalışmak, insanlığın mutlu olmasını sağlamak da bunu gerçekleştirmenin bir parçasıdır, sürekli belirttiğimiz üzere.

 Bu ama genetik bilimiyle  olur, ama doğal gıda/şifalı bitki veya egzersizlerle...

Bu arada dünyanın en uzun ömürlü insanlarının genelde Müslümanlar arasından çıkması da , gençliği ve sağlığı korumanın Allah'ın istediği bir şekilde yaşamakla nasıl kolkola gittiğinin bir başka sağlamasını sunmaktadır(örneğin bilinen en uzun ömürlü insan Azeri Shirali Mislimov’dur).

Zaten namaz kılmak, oruç tutmak, Allah'ın diğer emir ve yasaklarına uymak  insanın daha uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır birçok açıdan.

Kısacası  İslam dini  yaşamı uzatma, gençliği sürekli  veya daha uzun süreli yaşanır kılma çabasını zaten içermektedir.

Ve sadece bu konuda değil, yaşamın her alanında kaliteyi ve mutluluğu arttırmanın, güzellikleri çoğaltıp cennetimsi bir dünya için çalışmanın Kuran ilkelerinden olduğu bilinmelidir.

Bu dünyevileşmek falan değildir. Zaten Kuran'da dünya ve ahiret güzelliği bir bütündür.Bu dünyada kendiniz ve tüm insanlık için vücuda getirdiğiniz iyilik ve yardımlar aynı zamanda ahiretiniz için de yatırımdır. İkisi birbirinin destekleyicisidir, sanılanın aksine. Din dışı olan ise kötülük, sefillik ve ızdırabın peşinden gitmektir.

Allah'ın dini kalıcı gerçek çıkarlarımızın ne olduğunu bize gösterir ve bu yolda yürümemizi hedefler.

Selam ve sevgiler

15 Ocak 2012 Pazar

Eğer herkes ayetlerin dediğini yapsaydı nasıl bir dünya olurdu? (video formatında)

Eğer dünyadaki tüm insanlar imanlı olup ayetlerin dediğine harfiyen uysaydı nasıl bir tablonun karşımıza çıkacağını anlattığım yazım birçok yerde yayımlanmıştı. Şimdi de bu yazımı Kuran Araştırmaları Grubu video haline getirdi:


http://www.youtube.com/watch?v=05Z7b-XI_ZE


Selam ve sevgiler

2 Ocak 2012 Pazartesi

Mucizelerin devamı...

Nuh Suresi     16     "Ve Ay'ı, bunlar içinde bir nur yaptı ve Güneş'i bir kandil haline getirdi."

Bilindiği üzere bu ayette Güneşin ışık üreticisi bir kozmik lamba olduğu ve buna karşılık Ay'ın sadece gelen ışığı yansıttığı gerçeğine vurgu var.

Ayrıca yine mucizevi şekilde, gökyüzündeki diğer yıldızların da birer ışık üreticisi devasa lamba olduğu söylenmekte Kuran'da:

Mülk Suresi 5 Yemin olsun ki, biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları şeytanlara ateş taneleri yaptık. O şeytanlar için çılgın ateş azabını da hazırladık.

Saffat Suresi 6    Biz o yakın göğü bir süsle, yıldızlarla süsleyip donattık.

Fussilet Suresi     12     Böylece onları, iki günde yedi gök halinde takdir edip her göğe kendi iş ve oluşunu vahyetti. Ve biz, arza en yakın göğü kandillerle ve bir korumayla donattık. İşler bunlar Azîz ve Alîm olanın takdiridir.

Bu ve benzeri ayetlerde, gördüğümüz yıldızların da aslında birer güneş, veya tersine düşünecek olursak, Güneşimizin de bir yıldız olduğu söylenmekte. Ayrıca bu Güneş ve diğer yıldızların üzerinde "alev" olduğu bilgisi de açıkça sunulmakta.Hatta yıldızların üzerindeki ortamın cehennemi andırdığı bilgisine de  gönderme var...

 Çok uzağımızdaki yıldızların da  üzerinde alevler barındırdığı,  cehennemi bir ateş yapısına sahip olduğu o günlerde insanlar tarafından pek bilinen birşey değildi.

Bu arada Kuran'da yıldızlar için "necm", gezegenler için ise "kevkeb" ifadesi kullanılmaktadır.

Ayrıca tıpkı bugün bilimadamlarının söylediği gibi kıyamette bu yıldızların ışıklarını yitirecekleri ve sonlanacakları bilgisi de yine Rabbimiz tarafından bize bildirilmişti:

Mürselât Suresi  8  Yıldızların ışığı söndürüldüğü zaman

Yıldızlarla ilgili bu bilgilerden  sonra yine Kuran'ın dünyamızın yapısıyla ilgili olarak verdiği  bilgiye tekrar bakalım:

Naziat Suresi     30     Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.

Bu ayetten dünyanın tıpkı yumurta gibi geoit şeklinde yaratıldığını anlamakla birlikte, işaret ettiği bununla da sınırlı kalmıyor. Çünkü dünya yumurtaya dış görünüşünün yanı sıra iç yapısıyla da benzemektedir.

Evet yumurta ile dünya birbirine benzerdir.

Öncelikle dış görünüş açısından ele alacak olursak;

Her ikisinin de göbek kısmı yani ekvator bölümü, kutuplara nazaran daha geniştir.

Şişkin kısımdan kutuplara doğru gittikçe küçülme görülür yine her ikisinde de .

Yani şekil olarak kesinlikle parelellik vardır. Ve dünyanın bu geoid şeklini anlatmak için verilecek en iyi örneklerden biridir yumurta.





Bunun dışında YUMURTA DIŞ YAPI KADAR İÇ YAPISI İLE DE DÜNYAMIZI ANIMSATIR.

Bir yumurtanın ortasında koyu sarısı vardır.
Bu merkez sarının etrafında iyice cıvık beyaz katman(akı) vardır.
En dış kısımda ise ince kabuk vardır.

Dünyamızın da merkezinde çekirdek vardır(ki yumurtanın sarısına denk gelir görünüm ve yapı olarak)
Çekirdeğin etrafında eriyik(cıvık) manto tabakası vardır(bu da yumurtanın akına karşılık gelmektedir kabataslak)
Ve en dış kısımda ise ince yerkabuğu vardır(Bu da yumurtanın ince kabuğuna denk gelmektedir)





Selam ve sevgiler