27 Kasım 2013 Çarşamba

Kötülük Problemine Cevap

Enbiya Suresi     35     Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

İlginç bir şekilde tarih boyunca filozofundan ilahiyatçısına kadar  birçok kimse "kötülük problemi" başlığı altında dile getirilen  "Allah varsa ızdırap ve kötülük niye var", "neden insanların yanlışlar yapmasına seyirci kalıyor", "kötülüğün kaynağı ne" şeklindeki garip soruların içine dalmış. Aslında bu soruların cevabı gerekse Kuran ayetlerinde, gerekse içimizdeki ve kainatımızdaki ayetlerde, hatta mantığımızda cevaplı vaziyettedir. Yeter ki tabloya bütün olarak bakmayı bilelim...

Kötülük problemi diye bir problem sözkonusu bile değildir aslında tabii ki.Bu dünya imtihan, yani kişinin kendisiyle yüzleşme diyarıdır ve aynı zamanda da bazı küçük ceza veya mükafatların sunulmaya başlandığı yerdir. Ve bu dünyada başa gelen her sıkıntı veya mutluluk da hem imtihan, hem de kişiye hakettiğini yaşatma işlevini görmektedir. Kader ve Özgür İrade başlıklı yazımda bu konuyu delilleriyle anlatmıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

İçinde yaşadığımız evrenimiz cennet ile cehennemin bir karışımıdır. Nasıl ki cennette sırf haz varsa, veya cehennemde ise sırf ızdırap varsa, ikisinin karması olan bu dünyamızda ise haz ve ızdırap içiçedir. Yine dediğim gibi bu yaşamda başa gelen kötülükler de aslında kişinin kendi elleriyle yaptıkları veya yanlış düşünceleri/inançları yüzünden yaşanmaktadır.

Rum suresi     36     İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda, onunla ferahlar, şımarırlar. Kendi ellerinin hazırladıkları yüzünden kendilerine bir kötülük gelip çatsa, hemencecik ümitsizliğe düşerler.
   
Şura Suresi     30     Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor.


İşte bu dünyadaki olumsuzlukların kötüleri ve iyileri ortaya çıkarmanın yanı sıra böyle bir işlevi de var; uyarı ve ceza...

Kötülüğü yapan kendisiyle yüzleşiyor ve neden cehennemlik olduğunu veya cennetlik ise bile bu dünyada neden geçici sıkıntı çektiğinin vb. ayrıntıların farkına varma şansı oluyor bu sayede.

Buna karşılık bu kötülüğe maruz kalan kişi  ise aslında zaten bir şekilde yaşayacağı ızdırabı/cezayı tadıyor. Eğer başkasından kötülük görmeseydi bile kaza veya hastalık gibi bir unsurla yine denk bir ızdırabı tadacaktı.

Başkasına kötülük yapmak da, gerçeği inkar etmek de, veya hurafelere inanıp Allah'a iftira atmak da hep insanın içindeki kötülükle yüzleşmesinin türevleri. Yani zulüm deyince akla sadece başkasına şiddet uygulamak falan gelmesin. Kötülük problemi denilen şeyin yanlış algılanma nedenlerinden biri de bu ayrıntılara dikkat edilmemesi, konunun bütünlük içinde değerlendirilmemesidir.

Zümer Suresi     32     Allah hakkında yalan düzenden ve kendisine gelen doğruyu yalanlayandan daha zalim kim vardır? Cehennemde kafirler için bir barınak yok mu?

 Bunları aslında Allah kötülüğü/yanlışı yarattığı için falan yapmıyor insan, özgür irade sahibi olunca zaten bunları yapacağı için o kişi, Rabbimiz ona istediğini ve hakettiğini veriyor. Tüm ızdırapların sorumlusu kullardır. Gerek dünyadaki, gerekse de cehennemdeki...Eğer benliklerin tamamı iyiliği seçmiş olsaydı sadece cennet ve cennetimsi yerler var olurdu kullar için.

Yunus Suresi     44     Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.

-İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah`tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir. Biz seni insanlara bir resul olarak gönderdik. Tanık olarak Allah yeter.(Nisa Suresi 79. ayet)

İnsanoğlu yaratılıştan kendisine verilen temel vahiy sayesinde iyiliğe ve gerçeğe yönelmeye hedeflenmiştir. İçindeki ayetlere sırtını dönmeyen bir kul, doğuştan başkalarına iyilik yapmanın ve tek Tanrıya inanmanın doğru yol olduğunu bilir:

7: 172 Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: "Ben, Rabbiniz değil miyim? " "Evet, tanıklık ediyoruz, " derler. Böylece diriliş günü, "Biz bundan habersizdik, " diyemezsiniz.

Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez (Rum Suresi 30)

Hatta sonradan kendisine ulaşan vahiy ve deliller sayesinde de bu yolu pekiştirilmiştir.

İnsan Suresi 3  Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör.

Bu sayede insanoğlunun hiçbir mazareti yoktur Efendisine karşı. Çünkü iyiliğe ve kötülüğe eşit uzaklıkta yaratılmanın da ötesinde, aslında iyiliğe programlanırcasına yaratılmıştır insan ve daha sonra da çeşitli yollarla bu durum pekiştirilmiştir. Buna rağmen kötü olmayı seçenin en ufak bir sığınağı yoktur.

***

Yüce Allah daha yaratmadan kimin özgür iradesiyle neler yapacağını ve karakterinin  nasıl olacağını bildiğinden, doğrudan cennette yaratılmayı haketmeyenleri yaratmış olmakta bu evrenimizde . Başka bir deyişle, bu dünyada imtihan için yaratılan hiçkimse tam masum değil, yoksa en ufak bir ızdırap deneyimine maruz kalmazlardı:

Ahzab Suresi

72 Biz emâneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. İnsan ise çok zalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi.

73 Bunun böyle olması, Allah'ın; ikiyüzlü erkeklerle ikiyüzlü kadınlara, şirke sapmış erkeklerle şirke sapmış kadınlara azap etmesi, mümin erkeklerle mümin kadınların tövbelerini kabul etmesi içindir. Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.

Nahl Suresi 61 Eğer Allah, insanları zulümlerine karşı cezalandırsaydı, yeryüzünde debelenen bir şey bırakmazdı. Ama öyle yapmıyor, onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Süreleri geldiğinde ise ne bir saat geri kalırlar ne de öne geçebilirler.

Bu arada tekrar belirtelim, Rabbimiz kimin, sonsuza dek imtihan edilse ne yapacağını, hangi yanlışları sergileyeceğini bildiğinden,  bu evrenin sakinleri genel olarak O'nun gözünde olumsuz konumda. Yoksa bunun Adem ve eşinin yasak meyvayı yemesiyle bir ilgisi/bağlantısı yok. Kimse bir başkasının günahından dolayı suçlanamaz ve herkes kendi yaptıklarıyla ve yapacaklarıyla değerlendirilmekte yüce Allah tarafından. Yani Hıristiyanlıktaki  günahkar doğma inancıyla karıştırılmamalı bu...Ayrıca ruhçu öğretideki tekamül/evrim için dünyaya gelme inancıyla da bir ilgisi yok bunun . Adem ve eşi o hatayı yapmasaydı da zaten bu dünya için yaratılmışlardı.Çünkü hakettikleri buydu...Ve Efendimiz bunu en başından biliyordu.

Ve belirttiğim üzere, dünya yaşamı cennet ile cehennemin bir karışımı. Nimetler ve belalar içiçe bu yüzden evrenimizde. Bu durum da aslında yine hakettiğimize kavuşmak için tasarlanmış yine.Gerek deneyim açısından, gerekse de imtihan açısından... Ortada, kolektif tablo yani sistem açısından hakettiğin geçici minik cezaya veya ödüllere (bu yaşamdaki sıkıntılar cehennemdekilerle kıyaslandığında ufak çaptadır) maruz kalma var. Fakat burada cehennemden farklı olarak yaşadığın ızdıraplarda böyle bazen bir taşla iki veya daha fazla kuş vuruluyor. Yani başına gelen sıkıntı bir kaza veya hastalık falan değil de başkası tarafından sana yapılan birşey ise, bu aynı zamanda hem o kişinin (yani kötülüğü yapanın) kendisiyle yüzleşmesi ve ahiret için aleyhinde delil, ona tuzak oluyor, hem de senin (kötülüğe maruz kalanın) hakettiğin sıkıntıyı denk getirilerek yaşaman oluyor.

Şimdi diyebilirsiniz ki küçük veya genç yaştaki biri henüz kötülük yapmadan neden sıkıntılar yaşayabiliyor hayatta? Bir kul henüz günah işlemeden de ızdırapları yaşamaya başlayabiliyor çünkü Rabbimiz o kişinin neyi hakedip haketmediğini, neler yapacağını ve nasıl bir karaktere sahip olacağını biliyor . Yine herşey o kişinin hakettiği doğrultusunda gerçekleştirilmekte yüce Allah tarafından. Aynı şekilde bu hayatta yaşadığımız ve ahirette yaşayacağımız mutluluk, başarı ve nimetler de...

Kısacası olaya bütünsel, ve kolektif açıdan bakılırsa, aslında bu dünyada bile hiç haksızlık yok. Sadece haksızlık, olayın kendi içinde olabilmekte. Yani bu imtihan dünyasında kimse kimseye kötü bir söz söylemeye bile yetkili değilken, bir kişi başkasına kötülük yapıyorsa bu zulmü gerçekleştiren günah işlemiş oluyor. Ama dediğim gibi bütünsel açıdan bakınca yine herkes hakettiğine "denk getirilerek" kavuşturuluyor aslında. Kaldı ki, dünya hayatı tek başına değerlendirilmemeli, sonsuz ahiret yaşantısıyla birlikte ele alınmalıdır. O zaman ilahi adaletin nasıl mükemmel bir şekilde işlediği çok daha net görülebilecektir.

Bu imtihan evrenimizde bile Rabbimizin kusursuz planı işlemektedir ve buradaki hayat da tıpkı cennet veya cehennem gibi, tasarım amacına mükemmel bir şekilde hizmet etmektedir. Eski bir yazımda da belirttiğim üzere:

Bizim dünyamız ve evrenimiz;

1-İmtihan (kişileri kendileriyle yüzleştirme) dünyası hedefine yöneliktir.

2-Cennet ile cehennemin karışımı karma bir hayat (ödüller ve uyarı ve/veya ceza niteliğindeki ızdırapları tatmak)

3-Sonunda mutlaka canlılarının ve hatta evrenin kendisinin öleceği sonlu bir yaşam içerir.

İşte bu evrendeki kusursuzluktan kasıt, bu 3 maddeye uygun-hizmet eden olma açısından mükemmelliktir, çünkü yaratılış amacı budur. Ama buna karşılık ahiret evreninin yaratılış amacı ve şartları farklı olduğundan, ahiret dünyasındaki kusursuzluk da bambaşkadır. Fakat ceza ve ödüller dünya ve ahiret bütünlüğünde temelde aynı hedefe hizmet etmektedir.

***

Evrenimizde yaşananlara yine bütünsel açıdan, sistem açısından bakacak olursak her işde bir hayır vardır bu bağlamda, ama birey açısından bakacak olursak durum hiç de böyle değildir elbette. Kişiler için bazı işlerde hayır varken bazı şeylerde ise şer vardır bu hayatta (ve de ahirette).

Dünya yaşantımız, yani kainatımız cennetle kıyaslanırken bazen olumsuz ifadelerle tanımlanırken, buna karşılık yoklukla/hiçlikle ve/veya cehennemle  karşılaştırıldığında ise övülmekte ve içindeki nimetlere vurgu yapılarak şükredilmesi gereken güzellikler diyarı olarak tanımlanmaktadır ayetlerde.(Buradan da dünya hayatının cennetimsi yanının cehennemi tarafından daha ağır bastığı sonucu da çıkarılabilir...).

Yani ayetlerde bu dünya hayatının önemsizliği ve geçiciliği belirtilirken, "güzellikleri yaşama" açısından yine cennetle kıyaslandığında ortaya çıkan tablodan bahsedilmektedir. Yoksa yokluğa veya cehenneme kıyasla evrenimizin güzellikleri övülürken, "imtihan yaşamı" olması işlevinden dolayı da önemi vurgulanmaktadır. Zaten bu açıdan bakarsak, yani sonsuz hayatımızı şekillendirecek olan imtihan anı olduğunu farkedersek bu yaşantımızın, aslında en önemli dönemi yaşadığımızı da söyleyebiliriz...

***

Yukarıda evrenimizin yaratılış amaçlarından bahsettim.Bir de sadece biz kullar açısından olaya bakacak olursak bu imtihan dünyasında yaratılış amacımız: Rabbimize kulluk, kendimizle yüzleşmek, gerekli ikazları almak, ve bazı küçük ceza veya mükafatları daha bu dünyada tatmaya başlamaktır... Bu bağlamda ortada kötülük problemi diye adlandırılan, yani "kötülüğün kaynağı nedir" şeklinde dile getirilen sözde sorun, sözkonusu bile değildir gerçekte yine.

Secde Suresi 21. Ayet: Şu da bir gerçek ki, onlara en büyük azaptan önce o yakın azaptan (dünya azabından) da tattıracağız, belki dönerler.

Rum Suresi 36. Ayet: Bir de Biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar; ellerinin yaptığı birşey sebebiyle başlarına bir kötülük gelince de (hemen) her ümidi kesiveriyorlar.

Nasıl ki kimse çıkıp "Allah varsa cehennemde neden ızdıraplar ve zebaniler var" diye bir problemden bahsetmiyorsa, aslında dünya için de durum aynı. Bizim kainatımız cehennem kadar  ızdırapla örülü değilse de, bir cennet de değil. Cennete kıyasla cehennemimsi, cehenneme kıyasla ise cennetimsi  bir yer gibi durmakta evrenimiz. Çünkü nitelik olarak her ikisinin, yani cennet ile cehennemin ortasında ve hazla ızdırap harmanlanmış, dengelenmiş durumda. Buna karşılık ayetlerde "Rabbin Katı" adı verilen ve şu anda da var olan "Ahiret Evreninde" ise böyle bir karışım, denge yoktur. Mutluluk ve nimet diyarı ile, ceza/sıkıntı diyarı birbirinden tamamen ayrı vaziyettedir ve o evrenin sakinleri, yani içinde yaşayan canlıları ise ölümsüzdür. Zaten farklı fizik yasalarına sahip bu sonsuzluk/ahiret yurdu...

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/zaman-zamanszlk-ve-rabbin-kat.html

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ahiret-evrenirabbin-kat-ve-ebedi-yasam.html

Bu dünyadaki kullar davranış ve düşünce açısından  cennette yaşayanlar gibi mükemmel olsalardı bırakın cehennemi, dünyada bile yaratılmazlardı diye düşünmekteyim

Hatta  doğrudan cennette yaratılan kullar olabileceğini de düşünüyorum. Hiçbir şekilde ızdırabı yaşamayan...Ve ayrıca, doğrudan cennette yaratılmayı hakedecek kadar iyi olan kimseler varsa, dereceleri dünyada yaşamış ve yaşayacak olan herkesden daha yüksek de olabilir.

Bu dünyamız (ve de evrenimiz) cennetle kıyaslandığında bir ceza yeri gibi kalmakta zaten. Ama tekrar belirtmek gerekirse, cehennem veya yoklukla yani  var olmama durumuyla kıyaslandığında ise mutluluk ve nimet diyarıdır.

Bu bağlamda dünyadakiler, cennet ile cehennemin, nimetle ızdırabın karışımı bir deneyimi ve kendileriyle yüzleşmeyi yani imtihanı haketmiş olan kullar.

"Sadece ödüle dayalı bir sistem yaratılamaz mıydı", ya da "madem biliyor kimin imtihanı geçeceğini, sadece iyileri yaratamaz mıydı" şeklinde de sorular gelmekte. Elbette ki yüce Allah dileseydi bu şekilde de kurabilirdi sistemi ama O en doğrusunu, iyisini ve tabii ki dilediğini yapar.

Rabbimiz böyle bir sistem ve düzen yarattı, çünkü en mükemmeli, olması gereken buydu. Yine nasıl ki "neden cennetlikleri veya herkesi cehenneme atmıyor" şeklinde bir itiraz gelmiyorsa bunda da durum tamamen aynıdır aslında. Kimse neden iyilerin cennette ödüllendirildiğini sorgulamaz, çünkü bunun zaten olması gereken şey olduğunu bilirler. Ama iş kötülerin yaratılıp cehennemde cezalandırılmasının doğruluğuna gelince nedense aynı bilgeliği göstermekten kaçınıyor genelde insanoğlu.

http://emre1974tr.blogspot.com/2013/03/iyiler-mutlaka-kazanr.html

Rabbimizin iyileri ve iyiliği ödüllendirmesi gibi, kötüleri ve kötülüğü azabıyla tanıştırması da merhametinin, iyiliğinin ve kusursuzluğunun sonuçlarındandır. Ortada hiçbir problem falan olmadığı gibi, kusursuz bir uygulama ve sistemin içinde hakettiklerimizi  yaşama sözkonusu. Cehennemdeki acılar gibi dünyadaki acılar da kimsenin başına piyangodan çıkmıyor, yine aslında tamamen yüce Allah'ın adaleti ve de iyiliği, kusursuzluğu tecelli etmekte. Yani kulların özgür iradeleriyle birbirlerine yaptıkları kötülükler de bu durumun bir parçası.

Teğabün Suresi     11     Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelip çatmaz. Kim Allah'a inanırsa Allah O'nun kalbini doğruya ve güzele kılavuzlar. Ve Allah her şeyi en iyi biçimde bilmektedir.

Rum Suresi 41. Ayet: İnsanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat meydana geldi (ki Allah) yaptıklarının bazısını kendilerine tattırsın ki vazgeçsinler.

Kimlerin cenneti kazanacağını bilerek yaratması ve onları ödüllendirmesi gibi, kötülerin de kimler olacağını bildiği halde onları yaratması ve cezalandırması da aynı güzel ve mükemmel işlemin vücuda gelmesidir. Ve tabii ki dünyadaki geçici  mükafat ve cezalar da öyle...

Bakara Suresi     81     İş onların sandığı gibi değil! kötülük ve çirkinlik kazanan, suçu kendisini kuşatmış olan kişiler, ateşin dostudurlar. Sürekli kalacaklardır onun içinde.

Özetle konuyu toparlayacak  ve bir iki önemli ayrıntı daha ekleyecek olursak; bugüne kadar tarihte "kötülük veya şer problemi" başlığı altında birçok filozofun, ilahiyatçının veya diğer  insanların da zihinlerini meşgul ettiği söylenen bu konu dediğim gibi gerek ayetlerde, gerekse de mantığımızda zaten çözümlü vaziyetli, cevap çok basit ve açık.Daha yaratmadan kimin iyilerden , kiminse kötülerden olacağını bilen Rabbimiz bu benlikler hakettiğine kavuşsun diye onları vücuda getirmekte. Kötüleri ve kötülükleri cezalandırmak için cehennemi yaratmış durumdadır ama ondan önce cennet ile cehennemin karışımı olan dünyamızda imtihanı, yani kulların kendileriyle yüzleşmelerini sağlamakta ve ahirette olası itirazları ortadan kaldırmakta.Ayrıca, bu dünyamızdaki gerek doğal felaketler olarak adlandıradığımız ızdıraplar (deprem, sel, kazalar, hastalıklar ve yaşlanma vs... ) gerekse de insanların özgür iradeleriyle başkalarına kötülük yapma yoluyla vücuda getirdikleri ızdıraplar hem ceza, hem uyarı, hem de zulmü yapanları kendileriyle yüzleştirme (imtihan), kötülüklerini açığa çıkarma görevini yerine getirmekte. Buna karşılık Ahiret Evreninde, yani Rabbin Katı'ndaki cehennemdeki acılar ise  tamamen ceza işlevini yerine getirmektedir.

Necm Suresi     31     Göklerde ne var yerde ne varsa Allah'ındır. Bu, Allah'ın; yaptıklarıyla kötülük sergileyenleri cezalandırması, güzel davranıp güzel düşünenleri de güzellikle ödüllendirmesi içindir.

 Dünya ve ahiretteki tüm acıların tek sorumlusu kullardır. Kulların özgür iradeleriyle kötülüğü seçmeleridir...

Tabii cinler de bu gruptadır ve onların yaptığı yanlışlar, insanları saptırmaları da yine bu kötülüğün kaynağına dahildir:

Bakara

168. Ey insanlar! Yeryüzündeki nimetlerden temiz ve helal olmak şartıyla yiyin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size açık bir düşmandır.

169. Hiç kuşkusuz o, size kötülük, çirkinlik/düzensizlik ve pislik emreder. Ve size, Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi buyurur durur.

Bu arada yine yüce Allah'ın, kimlerin kötülüğü seçeceğini bildiğinden, zalimleri topluca cezalandırmak için bazen aynı coğrafya ve dönemde yaratarak, biraraya getirerek helak ettiğini de görmekteyiz:

Ankebut

30. Lût dedi: "Rabbim, şu bozguncular topluluğuna karşı bana yardım et."

31. Elçilerimiz, İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde şöyle dediler: "Biz şu kentin halkını helâk edeceğiz. Çünkü ora halkı zalim oldular."

Ve nasıl ki cehennemdeki sıkıntılar ve acılar için "kötülük problemi" gibi bir saçma bir düşünce oluşturulmuyorsa, dünyamız/evrenimiz için de oluşturulamaz. Çünkü her iki evrende de ızdıraplar benliklere hakettikleri deneyimi yaşatma hedefine yöneliktir ve durum aynıdır.

Aynı şekilde dünya ve cennetteki hazlar da iyilere ve iyiliğe hakettiği ödülü verme amacına hizmet etmektedir.Yine bu durum da hem dünyada hem de ahirette bir bütünlük içerisinde adaleti sağlamaktadır ki zaten kimse bu nimetlendirerek ödüllendirme olayını sorgulamaz bile. Ama özgür iradeyle seçilen kötülüğün vücuda gelmesine izin vererek cezalandırmak da, tıpkı iyiliği mükafatlandırmak gibi doğru, mükemmel ve iyi olan şeydir.Yüce Allah'ın merhametinin ve iyiliğinin sonucudur...

Dünya ve ahiretteki felaketler, kötülüğe karşı yüce efendimizin, Rabbimizin öfkesinin yansımasıdır.

Muhammed Suresi     28     Olacak olan budur! Çünkü onlar, Allah'ı öfkelendiren şeylerin peşine düştüler, O'nun hoşnutluğundan tiksindiler; sonunda Allah bütün amellerini boşa çıkardı.

Şura Suresi     16     Kabul edilişinin ardından Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri Rableri katında geçersizdir. Bunların üzerlerine öfke, kendilerine şiddetli bir azap vardır.

Ta-Ha Suresi     81     Size verdiğimiz rızkın temizlerinden yiyin! Bu konuda azgınlık etmeyin! Yoksa öfkem üzerinize çöker. Ve kimin üstüne öfkem inerse o uçuruma gider.

Ve  tabii ki yanlışını fark edenlere o anda bu duruma karşı tövbe kapısı açıktır:

Tevbe Suresi     118     Geride bırakılan üç kişinin de tövbesini kabul etmiştir. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara dar gelmiş, öz benlikleri kendilerini sıkıştırmıştı; Allah'ın öfkesinden kurtulmak için yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını fark etmişlerdi. Sonra onlara tövbe nasip etti ki, eski hallerine dönsünler. Hiç kuşkusuz, Allah, tövbeleri çok çok kabul eden, rahmeti sınırsız olandır.

Ortada kötülük problemi yoktur, tam tersine, kötülüğün ve kötülerin açığa çıkarılması ve her 2 dünyada da daima cezalandırılması vardır. Problem sadece kulların hastalıklı düşünce ve davranışlarındadır. Ve de kötülüklerin, ızdırapların tek kaynağı da özgür iradeleriyle yanlışı/zulmü seçen kullardır.

Ve bizlerin yapması gereken elbette iyiliğe ve gerçeğe yönelerek hem bu dünyanın daha cennetimsi bir yer olmasına katkıda bulunmak ve hem de asıl önemlisi tabii ki ahirette de gerçek kurtuluşa/cennete ulaşmaya, Rabbimizin rızasını kazanmaya çalışmak olmalıdır.

Selam ve sevgiler

7 Ekim 2013 Pazartesi

George Orwell ve romanı "1984" hakkında yazdığım entry



                         " Bindokuzyüzseksendört" Romanının orjinal kapak resimlerinden biri





Ekşi Sözlükte büyük harf yazımı olmadığından entrymin tüm harfleri küçük.

Sözlük'teki başlık "George Orwell". Ve şöyle yazmıştım:

george orwell


özellikle "1984" adlı romanını ele alacak olursak;

yazar george orwell bir komünist görüldüğü kadarıyla(ya da en azından bir zamanlar öyleymiş). ama şu kandırılan, materyalist/ateist solculardan olma ihtimali yüksek. ve illuminati ile vücuda getirdiklerini sonradan öğrenerek bunun şokunu yaşıyor gerçek hayatında da.

öncelikle marks'ın ve diğer illuminati ajanlarının insanlara söylediği yalanları hatırlamak lazım. onlara göre üretim araçları birgün kimsenin elinde olmayacaktı ve ürünler/zenginlik eşit paylaşılacaktı.önce sosyalist dönem yaşanacaktı. bu, devlet eliyle kolektivizmin egemen kılınacağı dönemdi.yine onların yalanlarına göre daha sonra insanlar/toplum daha da evrimleşecek ve devlete de gerek kalmayacaktı.yani devletsiz/komünist döneme, nihai sona ulaşılacaktı. artık iktidarı ve serveti elinde bulunduran biri veya azınlık olmayacak, zenginler ve de yönetici bir iktidar söz konusu olmayacaktı. sınıfsız (hem mali hem de siyasi açıdan sınıfsız) bir dünya toplumu oluşacaktı. ülkeler, din, milliyetçilik gibi kavramlar da tarihe karışacaktı onların kaleme aldığı uydurmalara göre.

tabii bu ruhçu öğretinin (şeytanların) insanların ayaklarını kaydırmak için ortaya attığı planın insanlara yutturulma çalışmasıydı. gerçekte ise insanlara ve onlara verilen nimetlere/hediyelere düşman olan iblis, insanların her 2 dünyada da ızdıraplar içinde kalmasını ve kaybetmesini hedefliyordu. bu sapkın kolektivist firavun öğretisini (komünizmi) gerçekte onları köleleştirmek, ızdıraba ve sefilliğe yuvarlamak ve dini de ellerinden alarak ahirette de sonsuza dek cehennemi yaşamalarını sağlamak için bir araç olarak ortaya çıkarmıştı.

tek tanrı inancını ortadan kaldırmak, cinsellikle de dahil olmak üzere tüm nimetlere insanoğlunun da düşman olmasını ve onlardan uzaklaşmasını sağlamak, maddi ve manevi işkenceleri çeşitli maskelerle insanlara benimsetme ve iç dengelerini alt üst etme planlarını tarih boyunca uyguladılar. bu yüzden ruhçu öğretinin bulaştığı her felsefe veya din; sefillik, ızdırap ve komünizm unsurlarını temelinde barındırdı. tabii diğer temelleri arasında da evrim, panteizm, kutsal insanlar vs. bulunmakta...

işte yazar orwell kafasındaki komünizm (ve ondan önceki aşama olan sosyalizm) ile gerçekteki arasındaki farkı, daha da kötüsü komünizmin içyüzünü görmeye başlayınca yıkıma uğramış gibi gözüküyor. ilk farkettiği, amacın özgürlük ve refah değil, tam tersi olduğu gerçeğidir. zaten kolektivist felsefenin bireyi hiçe saydığını ve sanki sosyalizm iyi birşeymiş gibi sunulan ambalajında bile bireylerin yani insanların kolayca harcanan fareler olarak görüldüğünü baştan fark etmesi gerekiyordu. dahası, bireyci yani liberal olmadan demokrasi diye birşeyin bile olmayacağını düşünememiş. hatta toplumcu da olunamayacağını...ve yaşadığı hayalkırıklığı gittikçe daha da derinleşmiş.

illuminati hakkında çok şey öğrenmiş ve hatta onlardan bazı şeyler belleğine bile yerleşmiş gibi. ama tekrar belirtmek gerekirse, olayı yine de tam çözememiş olabilir.belki de karşısındakileri(sosyalizmi vücuda getirenleri) hala materyalist/ateist, sadece iktidar düşkünü bir oluşum olarak tanımış ve algılamış olabilir(burası tartışılır). bunlar madolyonun veya buzdağının çok küçük bir parçası tabii. örneğin cinselliğe ve hazza neden düşman olduklarının felsefi temelini belki tam bilmiyor da olabilir(ya da tam tersi...). bu oluşumun kendini tanrı olarak görmesini sadece iktidar anlamında ele alıyor romanda. ama gerçekte ise onlar kendilerini panteist/ruhçu felsefede gerçekten tanrı olarak görüyorlar...(ya da dediğim gibi yazar bunları da biliyor belki ve sembollerle aktarıyor bilgilerini).

farkettiği veya açıkça aktardığı hurafeler arasında; zıtlıkların birliği inancı, maddenin hayal olduğu kabulü, nimetlerden uzaklaşılıp ızdırabın hedeflendiği, kötülükle iyiliğin karışması, bireyin önemsizliği vs. var.

bu arada 11 sayısını defalarca tekrarlamış romanında. ya "11 yıl" lafı geçiyor, ya 11 dakika veya kişi... baştan sona birçok kez bu sayıyı kasıtlı olarak kullanmış gözüküyor.

yazarın iç dünyasına dönecek olursak, hayal kırıklığı ve öfke içindeki bir komünist (orwell) var demektir. eski topluma göre sadece iktidar/zenginlik el değiştirmekle kalmıyor, halkı/insanlığı bitirmeye niyetli bir şeytani oluşumla karşı karşıya olduğunu farkediyor.

yarattığı 1984 dünyasında piramit şeklinde devasa yapıların bulunması da, yine orwell'in komünizmin; illuminati ve dolayısıyla kabalacı/ruhçu öğretinin maşası olduğunu bildiğini gösterdiği şeklinde yorumlanabilir.

son olarak;

çiftdüşün uygulaması her zaman insanlara uygulanmakta olan bir yöntem gibi gözüküyor. insanların kafası çeşitli yollarla karışık hale getirilmekte, robotlaştırılmakta ve çelişkilerle dolu düşüncelere/inançlara sahip olmaları sağlanmakta. direkt cinlerin zihne yönelik saldırılarında da buna benzer sonuçlar ortaya çıkıyor. yani tarih boyunca zaten var.

geçmişi/kayıtları değiştirme muhabbeti, aynı zamanda incil ve daha eski kutsal kitapları değiştirme olayını da kapsar.

yenisöylem denilen şey de daha çok değiştiremedikleri kitapları, örneğin kuran'ı etkisiz hale getirmeye çalışma, insanların onu anlamasını engellemeye çalışma planlarının parçası olabilir. eğer kullanılan dili değiştirirlerse, kitap aynı bile kalmış olsa, onu okuyunca farklı şeyler anlaşılmaya başlar...başka bir deyişle;kıyamete kadar dini kaynak olarak bir tek kuran korunduğundan bu dünyada, dili değiştirmek yoluyla kitabın anlaşılmasını engelliyor, daha da kötüsü yanlış anlaşılmasını sağlamayı hedefliyor olabilirler uzun vadede.

ve big brother insanların gerçeğe imandan vazgeçip, hurafelere, onların hastalıklı öğretisine inanmasını hedeflemekte yine romanda. ve bu dünyadan öbür dünyaya da insanların böyle kafir bir şekilde gitmelerine çalışmakta. zaten bu da ruhçuluğun başlıca hedefidir maalesef.

yazar bu konuda da çok şey biliyor veya en azından sezinlemiş durumda gözükmekte. insanlığı bu oluşum ve tehlikelerine karşı uyarmakta gibi...

konunun, komünizmin sinsi iç yüzünün daha iyi anlaşılması için şu yazılarım okunmalı:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/armagedon.html

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ ... oyunu.html

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ ... rleri.html

komünizmin kökenini oluşturan ruhçuluğun içyüzünü anlattığımız videomuz:

http://www.youtube.com/watch?v=va4L78ls6rc

****

Entrymin linki de şurada:

https://eksisozluk.com/entry/31817394


Selam


21 Haziran 2013 Cuma

Gelen Sorulara Verdiğim Cevaplardan Ve Tweetlerimden Örnekler

Öncelikle,  Twitter'a yazdığım sözlerimden birkaçını paylaşayım sizlerle. Hemen ardından ise internet dünyasında din ve felsefe alanında  yöneltilen sorulardan ve onlara verdiğim cevaplardan bir iki örnek sunmak istiyorum:


-Kuran insanların gerçek çıkarlarının ne olduğunu gösterir ve bu çıkarlara ulaşabilmenin, kalıcı kurtuluşu elde edebilmenin yollarını sunar.

-Alacağımız kararlar sadece bu dünyayı değil, ahiret dünyamızı da şekillendireceğinden, derin düşünerek davranışlarımızı sergilemeliyiz.

-Zorluklardan, başkalarından korkmayın, sadece senaristten korkun.

-Elimizdeki sahte İncil veya Tevrat, ya da "rivayetler" adı verilen dedikodular dinin kaynağı değildir. Sadece Kuran Allah'ın dinini sunar.

-Kuran aklı kullanmayı, sorgulamayı ve bilimi emreder. Zaten bu yüzden hurafeler ve zannın peşinden gitmek yasaktır.

-Allah gözetleyici ve yönetici olarak heryerdedir ama "varlık olarak" evrenimizin dışındadır.

-İslam'da bazı fedakarlık gibi gözüken emir ve yasaklar aslında uzun vadede hem bu dünyada hem de ahirette hazzı-çıkarı sağlayan isteklerdir.

-Yüce Allah dünya ve ahirette, hayatın her alanında güzellikler içinde olmanızı ister.

-Cennet lüksün, görkemin ve mutluluğun zirve noktasıdır ve bu nimet ve ölümsüzlük yurdu en az kainatımız kadar geniştir.

-Dinin tek kaynağı olarak Kuran'ı görüp gerçek İslam'a yönelenler reformcu değil, tam tersine, antireformcu muhafazakarlardır din alanında.

-Ahiret Evreninde yani Rabbin Katı'nda canlı formları o kadar sabittir ki, yaşlanma bile yoktur...

-Devri daim makinaları çoktan yapıldı aslında ve bu düzenekleri gerçekleştirmek için sadece yerçekiminden yararlanmak bile yeterlidir.

-Bu dünya hayatı sonsuz yaşamımızı belirleyen imtihan olduğundan, zannedilenden çok daha önemlidir.

-Sadece din alanında değil, felsefeden bilime kadar her alanda insanoğlu hurafelere yönelme eğiliminde.

-Doğru düşünce ve davranışta sonsuza dek inatla sabit kalmalı, yanlışta ise biran bile durulmamalıdır.

-Haberlerde 19 ve 11 sayılarının ne çok geçtiğine dikkat edin...

-"Birey açısından" her işte bir hayır yoktur, bazısında hayır ve bazısında ise şer vardır

-Ama genele bakıldığında, yani Allah'ın planı açısından herşeyde hayır vardır ve herkes hakettiğine kavuşturulmakta, dünya ve de ahirette.

-Her yılın kendine özgü karakteristiği, kollektif bilinci var ama bu periyotlar 1 Ocak'da değil Eylül ortası başlıyor.

-Her 17 veya 18 Eylül tarihlerinde yeni yılın tınısının/karakteristiğinin başladığını söylemiştim, yani bugün aslında gerçek yılbaşı.

-İnsanlara haklılığınızı kabul ettirmeden rahatlamamanız demek, aslında o insanların düşüncelerine boyun eğiyorsunuz demektir.

-Yapacağınız iyilikleri ertelemeyin, zamana yaymaya değil biran önce gerçekleştirmeye çalışın.

-Avrupa ve Amerikan yapımı film, dizi ve çizgi filmlerde "Tanrı" yerine "tanrılar" ifadesi iyice yerleşmeye başladı, dikkat...

-Müzik dinlemek, satranç oynamak veya film izlemek de, tıpkı yeme-içme ve cinsellik gibi bedensel-zihinsel hazlardır.

-İmtihanla ilgili bazı önemli seçimlerimizde bize özgür irade verilmekte, ama bunun dışında bazı alanlar ve anlarda ise yönetiliyoruz.

-Çevrenizdeki insanlar, yaşadığınız yer(hatta kaçıncı katta oturduğunuz), yaptığınız egzersizler, yiyip içtikleriniz...Kişiliğinizi etkiler.

-Ve içinde bulunduğunuz yıl/dönem bile tınısıyla/karakteristiğiyle sizi etkisi altına alır.

-Gerçek bir psikolojik analiz veya çözümleme ancak Kur'an Öğretisi ışığında yapılabilir.

-Bazen farkında bile olmadığımız birçok nimet veya tam tersine, musibet gerçekleşmekte yaşantımızda, hatta bazısı iki işlevi birden görmekte.

-Çocuk sahibi olmayı arzulayanlar, her iki dünyada da güzellikleri yaşayacak iyi ve cennetlik evlatlar istemeli dualarında.

-Yaşadıklarınız size birşey anlatıyor, kulak veriyor musunuz?

-Değişimi amaç yapma veya mutlak evrim yanılgısından kurtulup, bazı şeylerin sonsuza dek aynı kalması gerektiğini fark etmeli insanlık.

-Başkalarından mı yoksa aslında kendinizden mi çekiniyorsunuz? Ya da kolektif bilinçten mi...? Bunların hiçbiri olmamalı cevabınız.

-Aslında mücadele ettiğiniz çoğu sorun, ana/gerçek sorunun semptomları/belirtileri.

-Rabbimizin iyileri ödüllendirmesi gibi, kötüleri azabıyla tanıştırması da merhametinin, iyiliğinin ve kusursuzluğunun sonuçlarındandır.


Takip etmek isteyenler için Twitter adresim(orada sözlerin aşağıdan yukarıya doğru okunması gerektiğini biliyorsunuz):

https://twitter.com/Emre_1974tr


Gerek internet forumlarında, gerekse de mail veya chat aracılığıyla çeşitli sorularla karşılaşıyoruz. Bu sorulara verdiğim cevaplardan da birkaç tanesi:

Soru:  İnsanların haramları helal kılmaya kalkma veya onlara uymama huyları bilinmekte ve ayetlerde eleştirilmekte. Peki bunun tam tersi durum olan, helalleri haram ilan etmeye kalkmaları da ayetlerde anlatılıp eleştiriliyor mu?

CEVABIM:

Elbette.İmtihan dünyasında kullar, din/hayat alanında rablik taslamaya kalkarak haramları helal ilan etmek kadar kadar, hatta daha da çok, helalleri haram kılmaya kalkma yarışına girmiştir tarih boyunca. Böylece, aslında yeryüzünde de hazzı, maddi/manevi zenginliği ve mutluluğu sağlayacak olan din, tam tersine, ızdırabın ve sefilliğin merkezi haline getirilmeye çalışılmıştır şer güçlerince. Dini yozlaştıranların değişik amaçları olmakla birlikte,  en temel hedefleri  iki dünyada da insanların kaybetmesini ve nimetlerden uzak kalmasını sağlamaktır. Serbest olan şeyleri yasakmış gibi göstermeye kalkanlar şöyle eleştirilmektedir Kuran'da:

Kehf Suresi

26- Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.


Nahl Suresi

116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.


Enam Suresi

138 Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır.

139 Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir.

140 Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
   
143 Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin."

144 Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.

145 De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

148 Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz."

150 Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.

Yunus Suresi 59: De ki: “Size ne oluyor ki Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını haram, bir kısmını helal yapıyorsunuz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”

Maide Suresi     87     Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.


Kalplerinde hastalık bulunanların güzelliklere ve kolaylığa sırt çevirip ızdırabın peşinden gitmeyi sevdiğini şu ayetler de tekrar gözler önüne seriyor:


Sebe Suresi

18. Biz onlarla, içini bereketle dolduğumuz kentler arasında, sırt-sırta vermiş kasabalar oluşturduk; Bunlar arasında gidiş-gelişler belirledik. "Geceleri ve güdüzleri, güven içinde gezip dolaşın oralarda." dedik.

19. Ama onlar, tutup şöyle dediler: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır!" Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik; hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden herkes için elbette ibretler vardır.

Bir de; aslında böyle helalleri harammış gibi gösterenler tanrılık taslayarak, kendilerini Allah'a ortak koşarak en büyük haramı işlemiş olmaktadırlar.

Aslında bunun tam tersini yapanlar bile, yani haramları helalmiş gibi göstermeye kalkanlar bile uzun vadede sefilliğin ve acıların peşinden gidiyor ve yine Rablik taslıyor demektir. İnsanların bilinçaltları-bilinçleri ve de davranışları gerçekten ilginç...


SORU 2:

Nahl Suresi 8. Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O...

Doğada katır diye bir hayvan yoktur, insan müdahalesi ile ortaya çıkmıştır. Öyleyse ayette niye Allah'ın yarattığı hayvanlar arasında sayılmakta?

CEVABIM:

Bütün canlıları, hatta var olan her nesneyi yaratan Allah'dır. İnsanların müdahalesinin olup olmaması bu durumu değiştirmez. Allah yaratmak için fizik yasalarını , insanı vb.şeyleri vesile edebilir. Ama tasarlayan,onun oluşumu için gerekli yasaları ve malzemeyi yoktan yaratan yaratan yine O'dur. Şans denilen şey bile kaderden başka birşey değildir.

Vakia suresi

56:" Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?"

57:"Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?"

58:"Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? "

61: " Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?

62:"Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.

63:Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

64:Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız."

67:Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?

68:Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

69:Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?

70:Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,

71:Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

72:Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık."

70. ayette tutuşturduğumuz ateşi bile aslında bizim tutuşturmadığımız,Allah'ın onun ortaya çıkması için gerekli oluşumu var ettiğini,bu sayede ondan yararlanabildiğimiz anlatılıyor.

Ayrıca yine tüm teknolojiler de  Allah'ın koyduğu yasalar sayesinde var edilebilmektedir.

Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. (42 Şura Suresi, 32-33)

Kamer Suresi 3. Ayet: Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır.

Dolayısıyla tüm araç gereçlerin de asıl yaratıcısının  elbette yüce Rabbimiz olduğu Kuran'da vurgulanır.

İbrahim Suresi     32     Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.

Zuhruf Suresi 12. Ayet: Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;13. Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."

Casiye Suresi 12. Ayet: Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz.

Sadece gemileri değil, diğer tüm taşıma araçlarını da aslında Rabbimizin yarattığı şöyle haber verilmekte:

Ya-sin Suresi     42     Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

Kültür ve bilim alanlarındaki birikimler konforumuzu sağlayan nimetleri vücuda getiriyor gibi gözükse de, gerçekte bu nimetleri bize sunan yüce Rabbimizdir:

Hadid Suresi     25     Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Enbiya Suresi     80     Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz?

Kısacası; teknolojik nimetleri bile kendisinin bizler için var ettiğini ve bundan dolayı şükretmemiz gerektiğini söyleyen yüce Efendimiz, elbette tüm canlıların da yaratıcısıdır ve ayetlerinde bunu belirtmektedir. Hatta ayetlerdeki ifadelere dikkat edilirse, bilim ve teknoloji sayesinde gelecekte ortaya çıkacak ürünleri bile O'nun yarattığı/yaratacağı söylenmektedir.



SORU 3:

Mülk Suresi     16     O göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmaya başlar.
   
Mülk Suresi     17     O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!

Yaratıcımız zaman ve mekan dışıdır. Yani evrenimizin içinde değil dışındadır. O halde bu ayetlerde neden kendisinden "gökteki" diye bahsedilemektedir?


CEVABIM:


Allah evreni ve zamanı yoktan var etti ve zaten bu yüzden O'na şirk koşmak en büyük günah olmaktadır. Çünkü yaratılmış hiçbirşey kendisinin bir parçası veya ortağı değil. Efendimiz tüm yarattıklarından ayrıdır varlık olarak. Ama gözlemci ve yönetici olarak her noktada ve anda vardır.

Rabbimiz "varlık olarak" kainatımızın dışındadır dedik... Peki durum böyle olunca,  evrenimizin dışı, "yön olarak" bize göre ne taraftadır? Gökyüzü tarafındadır yine elbette.

Çünkü evrenin sınırları gökyüzündedir.

Oturduğumuz yerden bir perdenin arkasına doğru bakmak istersek, bunu nasıl yapmaya çabalarız? Perdeye doğru bakarız değil mi? Aslında baktığın perde değil, perdenin ötesidir(her ne kadar göremesen de...)

 Allah da (varlık olarak) evrenin sınırlarının dışında, yani yarattıklarından ayrıdır. Buna karşın bize göre "yön olarak" gökyüzü tarafında kalmaktadır. Ama gerçekte göğün/evrenin dışındadır tabii.

Aynı şekilde "Ahiret Evreni'nde", yani ayetlerdeki adıyla "Rabbin Katı'nda" olan cennet de bizim evrenimizin dışında olmasına karşılık, yön olarak bizim için yine gökyüzü hizasına denk gelmektedir, çünkü evrenimizin sınırları ve dışı o yöndedir. Bu durum Kuran'da şöyle belirtilmekte:

 Zariyat Suresi     22     Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

Başka bir deyişle cennet de cehennem de göktedir denmekte. Tabii burada bizim kainatımızdaki uzay boşluğu değil, diğer evrendeki mekan anlatılmakta. Farklı fizik yasalarına sahip Ahiret Evreni'nden (Rabbin Katı) bahsedilmektedir... Bu bağlamda tekrar anlıyoruz ki, evrenimizin ötesinde olanlar için de "gökte" ifadesi kullanılmakta. Çünkü dediğim gibi yön itibarıyla dışarıya yani yukarımıza denk gelmektedir evrenimizin sınırları ve ötesi.

Ayrıca, Mülk Süresi 16 ve 17. ayetlerde uzayda bizi bekleyen bir tehlikeden veya varlıktan bahsediliyor da olabilir . Örneğin bir gezegen, karadelik veya bilinç sahibi başka birşey...


Selam ve sevgiler

10 Mart 2013 Pazar

İyiler Mutlaka Kazanır

Allah'ı inkar etmek veya O'na ortak koşmak da, tıpkı başkasına eziyet etmek gibi içimizdeki kötülükle yüzleşmenin bir türevidir. Yine insanın vahye ve doğumu sırasında verdiği söze sırtını dönmesi ve kendine zulmetmesi sözkonusu. Hatta bize yaratılışımızda verilen en temel vahiy/ilahi bilgi Allah'ın varlığı ve tekliği bilgisi olduğundan, inkarcılar ve şirk koşanlar; daha en temel noktada doğrudan ayrılmaya başlamış demektir.

"Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: 'Ben, Rabbiniz değil miyim?' 'Evet, tanıklık ediyoruz,' derler. Böylece diriliş günü, 'Biz bundan habersizdik,' diyemezsiniz" (Araf Suresi 172).

"Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez." (Rum Suresi 30).

Ayrıca ilk insana ve daha sonra İsa'ya  "ruh üflenmesinden" bahseden ayetler de, yine bu durumu anlatmaktadır. Çünkü Kuran'da ruh "vahiy" anlamında kullanılmaktadır (bir de "vahiy meleği" için de özel isim olarak Ruh ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz).

Secde Suresi 9: Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!

Bize yaratılışımızda işlenen bu bilgiler sayesinde daha doğuştan tek Tanrı inancına sahip olur, ve başkalarına iyi davranmak gibi erdemlere sahip oluruz  (tabii içindeki ayetleri/vahyi dışlamayanlar için geçerli bu durum).

Ve hep belirttiğim üzere, genlerimizde bulunan bu ilahi bilgilerden dolayı Kuran'a iman etmekle yükümlüyüz. Kuran'ın ilettiği vahiy içimizdeki ayetlerle  uyum içindedir ve bu durum, onun Allah tarafından gönderilen kutsal kitap olduğunun en büyük ve temel delilidir.

Fussilet Suresi     53     Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?

Bünyesindeki ilahi bilgilerle uyum içinde davranışlar sergileyen  kimse iyilik üzere ve gerçeğe iman içinde yaşar demiştim. Bu söylediğime itiraz olarak, bazı inançlı kişilerin yaptıkları kötülükler karşı delil olarak sunulmaya kalkılabilir. Ama böyle başkalarına zulmeden ve buna karşılık inançlı tabir edilen kişilere baktığımızda aslında çoğunun yine şirk içinde olduğu ve yanlış şeylere inandıkları görülecektir. Gerçekten şirkden arınmış ve dosdoğru dini inanç içerisinde olan bir insan, kötülüklerden ve yanlışlardan elinden geldiğince uzak yaşayacaktır. Ya da geçici bir süre hatalı davranış içinde olsa dahi en kısa sürede bunun farkına varıp kendisine çeki düzen verecektir.

Veya başka açıdan örnek verecek olursak; iyi bir insan inkar veya şirk içinde olsa da, günün birinde mutlaka doğru inanca kavuşacaktır bu dünyada. İmtihanının son dönemlerinde de olsa, kendisini cennete götürmeye yetecek minimum düzeyde de olsa dini kabule ulaşacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kişilerin hayatlarına bir bütün olarak bakmak gerektiğidir. Hem zaman açısından, hem de tüm alanlardaki yaptıklarını değerlendirme açısından...Ve sadece Rabbimiz bilmekte kimin iyilerden olacağını, imtihanı başarıyla tamamlayacağını... Bu yüzden herhangi birinin belli bir zaman diliminde veya bazı alanlarda yaptıklarına bakarak  sonsuz kötülerden mi veya iyilerden mi olduğunu biz bilemeyiz.

Bu konuyu "Kader ve Özgür İrade" başlıklı yazımda açıklamıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

Özgür iradeleriyle iyiliği seçenler  ahirette mutlaka kazanırken, bu dünyada da nimetleri yaşamaya başlarlar.

"Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever."  (Ali İmran suresi 148. ayet)

İyilik denilen olgu, ezeli olan Allah'ın yine özelliklerinden/sıfatlarından biridir.Yani öyle sonradan imtihan için oluşturulmuş kurallar falan değildir bu kavram aslında.Yüce Yaratıcımız iyidir ve O'nun sevgili/yakın kulları da iyilerden olmak durumundadırlar. İmtihanımız da tamamen bunun üzerine kuruludur.

Tur Suresi 28. "Biz daha önce O'na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir."

***

Bir insan veya topluluk yanlış/hurafe inançların peşinden gidiyorsa ve ısrarla gerçeğe/bilgiye, ayetlere yönelmekten kaçınıyorsa, bu dengesizliğin diğer davranışlarında da kendini gösterdiğini belirtmiştim.

Tarihte, inkarlarında ısrarcı olan toplumların, yanlış inançlarının yanı sıra, özellikle  insanlara zarar verici/zulmedici başka hatalı davranışlar da sergilediklerini görmekteyiz zaten.

Ayetler ışığında bu durumu delillendirecek olursak;

Cahiliye döneminde şirk içindeki  Arapların bazılarının çocuklarına yönelik zalimlikleri:

Tekvir Suresi 8 - O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,

Enam Suresi 137 -  Böylece onların ortakları, çocuklarını öldürmeyi bile müşriklerin çoğuna iyi bir şeymiş gibi gösterdiler. Böylece onları mahvettiler ve dinlerini karıştırıp bozdular. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Onlardan ve uydurdukları şeylerden uzak dur.


Antik Mısır döneminde Firavun ve yönetimindekilerin vücuda getirdiği zulüm:


Kasas 4. Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.


Lut Kavminin gelen misafirlere bile tacizkar tavrı vardı:

Hicr Suresi

67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi.

68. Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"

69. "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."

70. Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"

71. Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"

72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

74. O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

(Bu arada belirtelim, Lut Kavmi de diğer kavimler gibi öncelikle, inkarcılığından dolayı helak edilmiştir. Zaten muhtemelen yarısı veya yarıya yakını kadınlardan oluşan bu toplumun tüm bireyleri eşcinsel, zinacı  veya tacizkar değildi. Buna en net delil Lut'un eşinin de geride bırakılıp helak edilen kötülerden olmasıdır. Tamamını pençesine alan ana/asıl günah   Allah'a ortak koşmak ve ayetleri inkardı yine. Diğer dengesiz davranışları ve günahları ise yine vahye sırt çevirmenin, zalimliğin yan tezahürleri, sonuçları idi.)

Ankebut Suresi     32 İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."

Ad Kavminin zorbalığı:

Şuara Suresi

128.Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!

129.Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?

130.Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?


Medyen Halkının da ticarette hile yapma ve başkalarının malına zarar verme yoluyla yine insanlara karşı duyarsız ve zulmedici olduğunu görmekteyiz:

Hud Suresi

84. Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."

85. "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."

86. "Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."

( Geçmişteki helak edilen toplumları düşündüğümüzde dikkati çeken bir başka ayrıntı da; Allah'ın kötüleri/zalimleri dünyada da bazen biraraya getirip, onların toplu bir şekilde kendileriyle yüzleşmesini sağlamasıdır. Geçmişte helak edilen toplum demek aslında Allah'ın, kendi iradeleriyle kötülüğü seçecek olan birtakım zalimleri aynı tarih ve coğrafyada biraraya getirmiş olması demektir).

Büruc Suresinde de yine inkarcıların Müslümanlara işkence yaptıklarını görmekteyiz:

Büruc

5. O tutuşturulan ateşin adamları,

6. Onlar onun başında oturmuşlardı.

7. Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

8. Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı

9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.

10. Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.

11. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.


Kısacası; ayetlere yönelmeyen insanlar birçok alanda hastalıklı düşünce ve davranışlara sürüklenebilmekte. Zaten doğru ve güzel olan  davranış veya düşünce, aslında ancak Rabbimizin bizlere öğrettiği bilgilere ve emirlerine uzanmakla mümkün olmaktadır. Gerek yaratılışımızda bize verilen, gerekse sonradan Kitap'tan öğrendiğimiz...Gerek farkında olarak, gerekse olmayarak...

Ateistler de dahil olmak üzere herkesin erdemli ve doğru yanları buna dayanmaktadır. Farkında olmasalar da içlerindeki ayetlere kulak verdikleri noktalarda güzel ve sağlıklı davranışlarda bulunuyor insanlar.

***

Müslüman, yani sadece Allah'a teslim olan, imtihan serüvenini başarıyla tamamlayacak kişinin aynı zamanda iyi bir insan olduğunu, buna karşılık cehennemliklerin ise kötüler olduğu gerçeğini Kuran'da görmeye devam edelim:

Beled Suresi

12. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

13. Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.

14. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,

15. Yakındaki bir yetimi,

16. Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.

17. Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o.

18. İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.


Hakka Suresi

30 "Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
   
31 "Sonra cehenneme sallayın onu!"

33. "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu."

34. "yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."

35 "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."

Ali İmran Suresi     198     Ama Rablerinden korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler var.Allah katından bir konukseverlikle sürekli kalıcıdırlar orada.Allah katındaki ödüller iyiler için daha hayırlıdır.
   
Nahl Suresi     122     Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.


İnfitar Suresi

13. Şu da kuşkusuz: İyiler tam bir nimet içindedir,

14. kötülerse cehennemin ta ortasında.

Kalbi güzelliklerle dolu birinin inanmadığı için kazayla  cehenneme gitmesi, veya zalim bir kulun haketmediği halde cennete gitmesi diye birşey yok hiçbir zaman. İyiler mutlaka kazanıyorlar imtihanı.

Allah'a iman etmek ve şirkden uzak durmak  dürüstlüğün  bir tezahürü iken, inkar veya ortak koşup başka efendiler edinmeye çalışmak ise o kişinin  en azından kendisine zulmüdür.

Gerçek bilgileri kabul edip yanlış inançlardan uzak durmak, erdemli yaşamak da güzel ahlakın parçasıdır.

Bunun yanısıra, tek efendimiz olan Allah'ın  bizden istekleri aynı zamanda yeryüzündeki sıkıntıları gidermeyi veya en aza indirgemeyi, buna karşılık dünyadaki güzelliklerden en üst seviyede yararlanmayı da amaçladığından, yine her açıdan, O'nun yolunda yürümek eşittir iyilik olmaktadır.

Zekatı sürekli yerine getirmek (ekonomiden tutun bilgi birikimimize kadar her alanda paylaşımda bulunmak), ihtiyacı olanların  yardımına koşmak ve güzel davranışlar sergilemek, yalanlardan, hırsızlıktan, cinayetten ve diğer kötülüklerden de uzak durmak, tüm dünyanın çıkarları doğrultusunda güzellikler üretmek, maddi ve manevi zenginliği ve barışı sağlamak, Allah'dan başka kimseye/kul köle olmamak ve kimseyi de köle edinmemek, verilen sözleri yerine getirmek...Bunların hepsi de merhametin ve iyiliğin temel parçalarından. Kuran'da bunlar ve hatta daha bile fazlası istenmekte kullardan.

Bakara Suresi     83     İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.

En'am Suresi     151     De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

Özetle; cennet ehli mutlaka dünyada da güzellikler üreten ve düşünen iyi insanlardan oluşurken, cehennem ehli ise en başta kendisine ihanet içinde olanlardan oluşmaktadır.

Yunus Suresi     44  Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.

Kendine acımayan, aslında  başkalarına da merhamet etmeyecektir genelde. Ve ayetlerde anlatılan kıssalarda görüldüğü üzere öyle de olmaktadır.

Ayrıca, yapılan her kötülük o kişinin aynı zamanda kendi özbenliğine zulmetmesi demektir.

Başkaları için kurduğu her kötü niyetli tuzak, aslında kendisi için kurulan ve de içine düştüğü tuzak demektir (ahirette aleyhine delil olması ve içindeki zalimlikle yüzleşmesi için).

***

Rabbimiz bizleri hem kulluk etmemiz, hem de herkesin hakettiğine kavuşması için yarattı. Güzellikleri hakeden benlikler cennete , azgın ve bozguncu benlikler ise cehenneme kavuşsun diye...Bu yüzden iyiliği seçenler mutlaka kazanırken, zulmü seçenler kaybedecekler.

Selam ve sevgiler