Allah'ı inkar etmek veya O'na ortak koşmak da, tıpkı başkasına eziyet etmek gibi içimizdeki kötülükle yüzleşmenin bir türevidir. Yine insanın vahye ve doğumu sırasında verdiği söze sırtını dönmesi ve kendine zulmetmesi sözkonusu. Hatta bize yaratılışımızda verilen en temel vahiy/ilahi bilgi Allah'ın varlığı ve tekliği bilgisi olduğundan, inkarcılar ve şirk koşanlar; daha en temel noktada doğrudan ayrılmaya başlamış demektir.
"Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: 'Ben, Rabbiniz değil miyim?' 'Evet, tanıklık ediyoruz,' derler. Böylece diriliş günü, 'Biz bundan habersizdik,' diyemezsiniz" (Araf Suresi 172).
"Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez." (Rum Suresi 30).
Ayrıca ilk insana ve daha sonra İsa'ya "ruh üflenmesinden" bahseden ayetler de, yine bu durumu anlatmaktadır. Çünkü Kuran'da ruh "vahiy" anlamında kullanılmaktadır (bir de "vahiy meleği" için de özel isim olarak Ruh ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz).
Secde Suresi 9: Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!
Bize yaratılışımızda işlenen bu bilgiler sayesinde daha doğuştan tek Tanrı inancına sahip olur, ve başkalarına iyi davranmak gibi erdemlere sahip oluruz (tabii içindeki ayetleri/vahyi dışlamayanlar için geçerli bu durum).
Ve hep belirttiğim üzere, genlerimizde bulunan bu ilahi bilgilerden dolayı Kuran'a iman etmekle yükümlüyüz. Kuran'ın ilettiği vahiy içimizdeki ayetlerle uyum içindedir ve bu durum, onun Allah tarafından gönderilen kutsal kitap olduğunun en büyük ve temel delilidir.
Fussilet Suresi 53 Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?
Bünyesindeki ilahi bilgilerle uyum içinde davranışlar sergileyen kimse iyilik üzere ve gerçeğe iman içinde yaşar demiştim. Bu söylediğime itiraz olarak, bazı inançlı kişilerin yaptıkları kötülükler karşı delil olarak sunulmaya kalkılabilir. Ama böyle başkalarına zulmeden ve buna karşılık inançlı tabir edilen kişilere baktığımızda aslında çoğunun yine şirk içinde olduğu ve yanlış şeylere inandıkları görülecektir. Gerçekten şirkden arınmış ve dosdoğru dini inanç içerisinde olan bir insan, kötülüklerden ve yanlışlardan elinden geldiğince uzak yaşayacaktır. Ya da geçici bir süre hatalı davranış içinde olsa dahi en kısa sürede bunun farkına varıp kendisine çeki düzen verecektir.
Veya başka açıdan örnek verecek olursak; iyi bir insan inkar veya şirk içinde olsa da, günün birinde mutlaka doğru inanca kavuşacaktır bu dünyada. İmtihanının son dönemlerinde de olsa, kendisini cennete götürmeye yetecek minimum düzeyde de olsa dini kabule ulaşacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kişilerin hayatlarına bir bütün olarak bakmak gerektiğidir. Hem zaman açısından, hem de tüm alanlardaki yaptıklarını değerlendirme açısından...Ve sadece Rabbimiz bilmekte kimin iyilerden olacağını, imtihanı başarıyla tamamlayacağını... Bu yüzden herhangi birinin belli bir zaman diliminde veya bazı alanlarda yaptıklarına bakarak sonsuz kötülerden mi veya iyilerden mi olduğunu biz bilemeyiz.
Bu konuyu "Kader ve Özgür İrade" başlıklı yazımda açıklamıştım:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html
Özgür iradeleriyle iyiliği seçenler ahirette mutlaka kazanırken, bu dünyada da nimetleri yaşamaya başlarlar.
"Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever." (Ali İmran suresi 148. ayet)
İyilik denilen olgu, ezeli olan Allah'ın yine özelliklerinden/sıfatlarından biridir.Yani öyle sonradan imtihan için oluşturulmuş kurallar falan değildir bu kavram aslında.Yüce Yaratıcımız iyidir ve O'nun sevgili/yakın kulları da iyilerden olmak durumundadırlar. İmtihanımız da tamamen bunun üzerine kuruludur.
Tur Suresi 28. "Biz daha önce O'na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir."
***
Bir insan veya topluluk yanlış/hurafe inançların peşinden gidiyorsa ve ısrarla gerçeğe/bilgiye, ayetlere yönelmekten kaçınıyorsa, bu dengesizliğin diğer davranışlarında da kendini gösterdiğini belirtmiştim.
Tarihte, inkarlarında ısrarcı olan toplumların, yanlış inançlarının yanı sıra, özellikle insanlara zarar verici/zulmedici başka hatalı davranışlar da sergilediklerini görmekteyiz zaten.
Ayetler ışığında bu durumu delillendirecek olursak;
Cahiliye döneminde şirk içindeki Arapların bazılarının çocuklarına yönelik zalimlikleri:
Tekvir Suresi 8 - O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,
Enam Suresi 137 - Böylece onların ortakları, çocuklarını öldürmeyi bile müşriklerin çoğuna iyi bir şeymiş gibi gösterdiler. Böylece onları mahvettiler ve dinlerini karıştırıp bozdular. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Onlardan ve uydurdukları şeylerden uzak dur.
Antik Mısır döneminde Firavun ve yönetimindekilerin vücuda getirdiği zulüm:
Kasas 4. Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.
Lut Kavminin gelen misafirlere bile tacizkar tavrı vardı:
Hicr Suresi
67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi.
68. Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"
69. "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."
70. Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"
71. Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"
72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.
73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.
74. O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
(Bu arada belirtelim, Lut Kavmi de diğer kavimler gibi öncelikle, inkarcılığından dolayı helak edilmiştir. Zaten muhtemelen yarısı veya yarıya yakını kadınlardan oluşan bu toplumun tüm bireyleri eşcinsel, zinacı veya tacizkar değildi. Buna en net delil Lut'un eşinin de geride bırakılıp helak edilen kötülerden olmasıdır. Tamamını pençesine alan ana/asıl günah Allah'a ortak koşmak ve ayetleri inkardı yine. Diğer dengesiz davranışları ve günahları ise yine vahye sırt çevirmenin, zalimliğin yan tezahürleri, sonuçları idi.)
Ankebut Suresi 32 İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."
Ad Kavminin zorbalığı:
Şuara Suresi
128.Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!
129.Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?
130.Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?
Medyen Halkının da ticarette hile yapma ve başkalarının malına zarar verme yoluyla yine insanlara karşı duyarsız ve zulmedici olduğunu görmekteyiz:
Hud Suresi
84. Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."
85. "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."
86. "Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."
( Geçmişteki helak edilen toplumları düşündüğümüzde dikkati çeken bir başka ayrıntı da; Allah'ın kötüleri/zalimleri dünyada da bazen biraraya getirip, onların toplu bir şekilde kendileriyle yüzleşmesini sağlamasıdır. Geçmişte helak edilen toplum demek aslında Allah'ın, kendi iradeleriyle kötülüğü seçecek olan birtakım zalimleri aynı tarih ve coğrafyada biraraya getirmiş olması demektir).
Büruc Suresinde de yine inkarcıların Müslümanlara işkence yaptıklarını görmekteyiz:
Büruc
5. O tutuşturulan ateşin adamları,
6. Onlar onun başında oturmuşlardı.
7. Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.
8. Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı
9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.
10. Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.
11. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.
Kısacası; ayetlere yönelmeyen insanlar birçok alanda hastalıklı düşünce ve davranışlara sürüklenebilmekte. Zaten doğru ve güzel olan davranış veya düşünce, aslında ancak Rabbimizin bizlere öğrettiği bilgilere ve emirlerine uzanmakla mümkün olmaktadır. Gerek yaratılışımızda bize verilen, gerekse sonradan Kitap'tan öğrendiğimiz...Gerek farkında olarak, gerekse olmayarak...
Ateistler de dahil olmak üzere herkesin erdemli ve doğru yanları buna dayanmaktadır. Farkında olmasalar da içlerindeki ayetlere kulak verdikleri noktalarda güzel ve sağlıklı davranışlarda bulunuyor insanlar.
***
Müslüman, yani sadece Allah'a teslim olan, imtihan serüvenini başarıyla tamamlayacak kişinin aynı zamanda iyi bir insan olduğunu, buna karşılık cehennemliklerin ise kötüler olduğu gerçeğini Kuran'da görmeye devam edelim:
Beled Suresi
12. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?
13. Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.
14. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,
15. Yakındaki bir yetimi,
16. Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.
17. Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o.
18. İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.
Hakka Suresi
30 "Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
31 "Sonra cehenneme sallayın onu!"
33. "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu."
34. "yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."
35 "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."
Ali İmran Suresi 198 Ama Rablerinden korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler var.Allah katından bir konukseverlikle sürekli kalıcıdırlar orada.Allah katındaki ödüller iyiler için daha hayırlıdır.
Nahl Suresi 122 Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.
İnfitar Suresi
13. Şu da kuşkusuz: İyiler tam bir nimet içindedir,
14. kötülerse cehennemin ta ortasında.
Kalbi güzelliklerle dolu birinin inanmadığı için kazayla cehenneme gitmesi, veya zalim bir kulun haketmediği halde cennete gitmesi diye birşey yok hiçbir zaman. İyiler mutlaka kazanıyorlar imtihanı.
Allah'a iman etmek ve şirkden uzak durmak dürüstlüğün bir tezahürü iken, inkar veya ortak koşup başka efendiler edinmeye çalışmak ise o kişinin en azından kendisine zulmüdür.
Gerçek bilgileri kabul edip yanlış inançlardan uzak durmak, erdemli yaşamak da güzel ahlakın parçasıdır.
Bunun yanısıra, tek efendimiz olan Allah'ın bizden istekleri aynı zamanda yeryüzündeki sıkıntıları gidermeyi veya en aza indirgemeyi, buna karşılık dünyadaki güzelliklerden en üst seviyede yararlanmayı da amaçladığından, yine her açıdan, O'nun yolunda yürümek eşittir iyilik olmaktadır.
Zekatı sürekli yerine getirmek (ekonomiden tutun bilgi birikimimize kadar her alanda paylaşımda bulunmak), ihtiyacı olanların yardımına koşmak ve güzel davranışlar sergilemek, yalanlardan, hırsızlıktan, cinayetten ve diğer kötülüklerden de uzak durmak, tüm dünyanın çıkarları doğrultusunda güzellikler üretmek, maddi ve manevi zenginliği ve barışı sağlamak, Allah'dan başka kimseye/kul köle olmamak ve kimseyi de köle edinmemek, verilen sözleri yerine getirmek...Bunların hepsi de merhametin ve iyiliğin temel parçalarından. Kuran'da bunlar ve hatta daha bile fazlası istenmekte kullardan.
Bakara Suresi 83 İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.
En'am Suresi 151 De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."
Özetle; cennet ehli mutlaka dünyada da güzellikler üreten ve düşünen iyi insanlardan oluşurken, cehennem ehli ise en başta kendisine ihanet içinde olanlardan oluşmaktadır.
Yunus Suresi 44 Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.
Kendine acımayan, aslında başkalarına da merhamet etmeyecektir genelde. Ve ayetlerde anlatılan kıssalarda görüldüğü üzere öyle de olmaktadır.
Ayrıca, yapılan her kötülük o kişinin aynı zamanda kendi özbenliğine zulmetmesi demektir.
Başkaları için kurduğu her kötü niyetli tuzak, aslında kendisi için kurulan ve de içine düştüğü tuzak demektir (ahirette aleyhine delil olması ve içindeki zalimlikle yüzleşmesi için).
***
Rabbimiz bizleri hem kulluk etmemiz, hem de herkesin hakettiğine kavuşması için yarattı. Güzellikleri hakeden benlikler cennete , azgın ve bozguncu benlikler ise cehenneme kavuşsun diye...Bu yüzden iyiliği seçenler mutlaka kazanırken, zulmü seçenler kaybedecekler.
Selam ve sevgiler
10 Mart 2013 Pazar
6 Aralık 2012 Perşembe
Maide 33'te Bahsedilen Nefsi Müdafaa ve Kısastır
Bu çalışmamda; Maide 33'de bahsedilen "çaprazlama" meselesinin ne olduğundan bahsedeceğim, ama ondan önce kısaca başka bir konuya değinerek giriş yapmak istiyorum;
Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.
Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;
Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:
1- Elini kesme
2- Elini çizdirme (işaretleme)
3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.
Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.
Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.
Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.
Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.
Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html
Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:
Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır. 34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html
Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.
Ayetler de; putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:
Taha Suresi
63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "
Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).
Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...
Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler
Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.
Selam ve sevgiler
Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.
Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;
Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:
1- Elini kesme
2- Elini çizdirme (işaretleme)
3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.
Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.
Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.
Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.
Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.
Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html
Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:
Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır. 34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html
Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.
Ayetler de; putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:
Taha Suresi
63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "
Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).
Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...
Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler
Ve tekrar belirtelim; böyle eskiden beri Müslümanların el ve ayaklarını çaprazlama kesen ve bu eylemlerini sürdüren paganlara/putperestlere karşı kısas olarak , yani onlara yaptıklarının aynısının uygulanması bir seçenek, bir savunma stratejisi olarak sunulmuş Maide Suresinde. Peygamberleri ve takipçilerini ülkelerinden çıkarınları aynı şekilde ülkeden sürmek, onlara saldıranlara aynı şekilde karşılık vermek, kısaca "göze göz, dişe diş" izninden bahsedilmiş. Ve dediğim gibi, kitabı bütünlük içinde okuyunca görmekteyiz ki bu, Müslümanlara verilen savunma savaşı izni, eğer saldıranlar müminlere bu yaptıklarından vazgeçip barışa yanaşırlarsa bitiyor.
Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.
Selam ve sevgiler
3 Haziran 2012 Pazar
Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir (video formatında)
Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir başlıklı yazım Kuran Araştırmaları Grubu tarafından video haline getirildi:
http://www.youtube.com/watch?v=4TK-29trpQ8
Selam ve sevgiler
http://www.youtube.com/watch?v=4TK-29trpQ8
Selam ve sevgiler
21 Mayıs 2012 Pazartesi
Ekşi Sözlük’e Yazdıklarımdan Örnekler
Ekşi Sözlük'te açılan başlıklara verdiğim cevapların birkaçını paylaşayım sizinle dedim. Sözlüğün formatı gereği bütün harfler küçük... Her entrymin altına da sözlükteki adresini verdim...
Selam ve sevgiler
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
beş yıldızlı otelde iftar yemeği vermek
gayet güzel, islam'ın hedeflediği doğrulardandır.
öncelikle, lüks israf falan değildir, bu iyi anlaşılmalıdır:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/luks-israf-degildir.html
ikincisi, bazıları "oruç tutmak yemek bulamayanların halini anlamak içindir" gibilerinden birşeyler söylüyor, sonra da bu kendi söylediklerine ciddi ciddi kendileri de inanıyor. sanki kuran'da böyle bir ayet varmış gibi bu kendi kafalarındaki senaryoya göre haramlar türetmeye kalkıyorlar (iftarda çok yemek günah, lüks ve güzel veya kaliteli yemek haram gibi bir ton zırva inanç..)
o zaman onların bakış açısına göre ramazanda kaliteli ve güzel seks de haram olmalı.
oruçda seks yapmak yasak öyle değil mi?
öyleyse oruç seks yapamayanların halinden anlamak için(onların hayali bakış açısına göre)
ve yine öyleyse ramazan geceleri seks yapacaklar eşleri güzel ise (ya da kadınlar için kocaları yakışıklı ise) seksten uzak durmak zorunda kalmalılar. çünkü "lüks sekse" giriyor bu durum.
hele ki haz fazla olmamalı.
hatta eşleri güzel (veya yakışıklı) olanlar bu eşlerinden boşanıp çirkin insanlarla evlenip mütevazi bir cinsel ilişki yaşamalıdır ramazan gecelerinde.
ayrıca ilişkiye girilen yer kirli ve sıkıntı veren bir ortam olmalı ki, seks yapamayanların halinden anlasın...
komedi bir çıkarım olurdu değil mi bu?
elbette, tıpkı "oruç yemek bulamayanların halinden anlamaktır ve bu yüzden iftar yemeği lüks ve çok olmamalıdır" diyenlerin zırvalıkları gibi..
orucun birçok hikmeti vardır ve bunu yalnızca rabbimiz biliyor.
bu yüzden biz kafamızdan "oruç şunun içindir, şunu sağlar" gibi şeyler söyleyemeyiz. sadece ve de sadece rabbimiz yetkilidir din konusunda hüküm vermeye:
http://www.kurandakidin.net/
ramazanda en güzel yemekleri en lüks ortamlarda yemek, diğer günlerden daha bile fazla hakedilen bir durumdur.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25580128
ben prensip icabı sünnete karşıyım diyen çocuk
müslüman çocuktur.
yahudi gelenek ve uygulamalarını rededip bir müslüman hayatı yaşamayı istediğini belirten kişidir.
islam dininde allah'ın yarattığı mükemmeldir ve durup dururken ameliyat edilemez:
tın suresi 4 biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
ortada sağlık durumu gibi özel bir neden yokken, hem de başkasını zorla ameliyat ettirmeye kalkmak, allah'ın yarattığını değiştirmek tamamen islam dışı bir uygulamadır
kuran'daki gerçek islam hadis/mezhep ve tasavvuf öğretilerinden çok farklıdır.
http://www.kurandakidin.net/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25938492
filmlerde genelde işgalci uzaylıların yenilmesi
uzaylı filmlerinde görülen birçok mantık hatasından biridir. yoksa eğer bir uzaylı saldırısı olsaydı, adamlar bilmem kaç ışık yılı uzaktan düğmeye basar dünyadaki canlıları oradan bitirirdi. hatta düğmeye bile basmasına gerek yok.
ayrıca dünya üzerine bir gemi yaklaşacaksa ya robotlarını gönderirler ya da bu gemilerin kendileri bilgisayarlar tarafından yönetilen robotlar olur. yani pilotsuz birimlerle saldırırlar, onlardan birinin parmağı bile incinmez.
şimdi bu komediyi geçtikten sonra asıl konuya gelelim.
bugünlerde hemen her hafta bir uzaylı saldırısını anlatan film sinemalara gelmekte. beyinler yıkanıyor, insanlar uzaylı saldırısına inanacak kıvama getiriliyor.
illuminatinin planında böyle bir senaryo(sahte uzaylı saldırısı) olduğu yıllar önce oyun kartlarında işlenmişti.
konuyla ilgili olarak şöyle yazmıştım:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/1995-illuminati-kart-oyunu.html
yani eğer bugünlerde bir saldırı görürseniz bilin ki aslında onlar uzaylı falan değil. hepsi bir komplonun parçası.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26333925
evrenin her şeyi kapsayan tek bir ruhunun olması
islamiyet'e göre yaratılmışların ruhu olmadığına ve de tüm yaratılmışlar allah'dan ayrı olarak yoktan var edildiklerine göre tamamen islam dışı bir inançtır.
yalnız şu olabilir, rabbimiz biz insanlara verdiği gibi evrene de bir bilinç-zeka vermiş olabilir. evrenin kendisini de bir başka birey, başka bir kul olarak görecek olursak onun da kendi içinde özellikleri vardır.
evren de big bang ile doğmuş, big crunch ile sonlanacaktır ayetlere göre:
http://www.mucizeler.com/2011/11/buyuk-patlama%E2%80%99dan-buyuk-cokus%E2%80%99e/
yani o da bizler gibi bir yaratılmıştır sadece.
ama evrenin kozmik zekası varsa bunu ruh-hayalet falan ile karıştırmamalıyız. çünkü islam'da yaratılmışların ruhu-hayaleti yoktur:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html
ayrıca evrenin kendisini tanrı ile özdeşleştirmek veya o'nun bir parçası olarak görmek hatası da büyük bir sapmadır. evreni tapmanın değişik bir versiyonudur. hayır, tüm yaratılmışlar rabbimizden varlık olarak tamamen ayrı ve yoktan yaratılmışlardır. zaten bu yüzden şirk en büyük günahtır:
o (allah) evren'i (gökleri) ve yeryüzünü yoktan yaratandır. o, bir işin olmasına karar verirse yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.
2-bakara suresi 117
ihlas suresi 3 ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur!
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=20555499
kuran-ı kerim
dinin tek kaynağı, insanlara kıyamete kadar ışık tutacak yol göstericidir.
incil ve tevrat(ve de daha eski kutsal kitaplar) değiştirildiklerinden, koruma altında olmadıklarından bugün dinin kaynağı durumunda değiller. hele ki rivayet ve söylenti adı altındaki hadis kitapları hiçbir zaman...
sadece kuran korunmuştur ve islam'ın(yani gerçek dinin) tüm gerekli bilgilerini eksiksiz bir şekilde barındırmaktadır. namazdan hacca kadar tüm ibadetlerin ayrıntısı bile mevcuttur.
apaçık ve din alanında eksiksiz olan kuran, birinci açık anlamında ve bütünlük içinde okunmalı, başka hiçbir kitap yanına eklenmemeli:
http://www.kurandakidin.net/
ayetlerin açık-ilk anlamında okunması gerektiğini anlatan yazım:
http://www.diniyazilar.com/2011/06/kuran-bir-semboller-kitabi-degildir/
kuran mucizeleri:
http://www.mucizeler.com/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=17892562
Selam ve sevgiler
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
beş yıldızlı otelde iftar yemeği vermek
gayet güzel, islam'ın hedeflediği doğrulardandır.
öncelikle, lüks israf falan değildir, bu iyi anlaşılmalıdır:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/luks-israf-degildir.html
ikincisi, bazıları "oruç tutmak yemek bulamayanların halini anlamak içindir" gibilerinden birşeyler söylüyor, sonra da bu kendi söylediklerine ciddi ciddi kendileri de inanıyor. sanki kuran'da böyle bir ayet varmış gibi bu kendi kafalarındaki senaryoya göre haramlar türetmeye kalkıyorlar (iftarda çok yemek günah, lüks ve güzel veya kaliteli yemek haram gibi bir ton zırva inanç..)
o zaman onların bakış açısına göre ramazanda kaliteli ve güzel seks de haram olmalı.
oruçda seks yapmak yasak öyle değil mi?
öyleyse oruç seks yapamayanların halinden anlamak için(onların hayali bakış açısına göre)
ve yine öyleyse ramazan geceleri seks yapacaklar eşleri güzel ise (ya da kadınlar için kocaları yakışıklı ise) seksten uzak durmak zorunda kalmalılar. çünkü "lüks sekse" giriyor bu durum.
hele ki haz fazla olmamalı.
hatta eşleri güzel (veya yakışıklı) olanlar bu eşlerinden boşanıp çirkin insanlarla evlenip mütevazi bir cinsel ilişki yaşamalıdır ramazan gecelerinde.
ayrıca ilişkiye girilen yer kirli ve sıkıntı veren bir ortam olmalı ki, seks yapamayanların halinden anlasın...
komedi bir çıkarım olurdu değil mi bu?
elbette, tıpkı "oruç yemek bulamayanların halinden anlamaktır ve bu yüzden iftar yemeği lüks ve çok olmamalıdır" diyenlerin zırvalıkları gibi..
orucun birçok hikmeti vardır ve bunu yalnızca rabbimiz biliyor.
bu yüzden biz kafamızdan "oruç şunun içindir, şunu sağlar" gibi şeyler söyleyemeyiz. sadece ve de sadece rabbimiz yetkilidir din konusunda hüküm vermeye:
http://www.kurandakidin.net/
ramazanda en güzel yemekleri en lüks ortamlarda yemek, diğer günlerden daha bile fazla hakedilen bir durumdur.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25580128
ben prensip icabı sünnete karşıyım diyen çocuk
müslüman çocuktur.
yahudi gelenek ve uygulamalarını rededip bir müslüman hayatı yaşamayı istediğini belirten kişidir.
islam dininde allah'ın yarattığı mükemmeldir ve durup dururken ameliyat edilemez:
tın suresi 4 biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.
ortada sağlık durumu gibi özel bir neden yokken, hem de başkasını zorla ameliyat ettirmeye kalkmak, allah'ın yarattığını değiştirmek tamamen islam dışı bir uygulamadır
kuran'daki gerçek islam hadis/mezhep ve tasavvuf öğretilerinden çok farklıdır.
http://www.kurandakidin.net/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25938492
filmlerde genelde işgalci uzaylıların yenilmesi
uzaylı filmlerinde görülen birçok mantık hatasından biridir. yoksa eğer bir uzaylı saldırısı olsaydı, adamlar bilmem kaç ışık yılı uzaktan düğmeye basar dünyadaki canlıları oradan bitirirdi. hatta düğmeye bile basmasına gerek yok.
ayrıca dünya üzerine bir gemi yaklaşacaksa ya robotlarını gönderirler ya da bu gemilerin kendileri bilgisayarlar tarafından yönetilen robotlar olur. yani pilotsuz birimlerle saldırırlar, onlardan birinin parmağı bile incinmez.
şimdi bu komediyi geçtikten sonra asıl konuya gelelim.
bugünlerde hemen her hafta bir uzaylı saldırısını anlatan film sinemalara gelmekte. beyinler yıkanıyor, insanlar uzaylı saldırısına inanacak kıvama getiriliyor.
illuminatinin planında böyle bir senaryo(sahte uzaylı saldırısı) olduğu yıllar önce oyun kartlarında işlenmişti.
konuyla ilgili olarak şöyle yazmıştım:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/1995-illuminati-kart-oyunu.html
yani eğer bugünlerde bir saldırı görürseniz bilin ki aslında onlar uzaylı falan değil. hepsi bir komplonun parçası.
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26333925
evrenin her şeyi kapsayan tek bir ruhunun olması
islamiyet'e göre yaratılmışların ruhu olmadığına ve de tüm yaratılmışlar allah'dan ayrı olarak yoktan var edildiklerine göre tamamen islam dışı bir inançtır.
yalnız şu olabilir, rabbimiz biz insanlara verdiği gibi evrene de bir bilinç-zeka vermiş olabilir. evrenin kendisini de bir başka birey, başka bir kul olarak görecek olursak onun da kendi içinde özellikleri vardır.
evren de big bang ile doğmuş, big crunch ile sonlanacaktır ayetlere göre:
http://www.mucizeler.com/2011/11/buyuk-patlama%E2%80%99dan-buyuk-cokus%E2%80%99e/
yani o da bizler gibi bir yaratılmıştır sadece.
ama evrenin kozmik zekası varsa bunu ruh-hayalet falan ile karıştırmamalıyız. çünkü islam'da yaratılmışların ruhu-hayaleti yoktur:
http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html
ayrıca evrenin kendisini tanrı ile özdeşleştirmek veya o'nun bir parçası olarak görmek hatası da büyük bir sapmadır. evreni tapmanın değişik bir versiyonudur. hayır, tüm yaratılmışlar rabbimizden varlık olarak tamamen ayrı ve yoktan yaratılmışlardır. zaten bu yüzden şirk en büyük günahtır:
o (allah) evren'i (gökleri) ve yeryüzünü yoktan yaratandır. o, bir işin olmasına karar verirse yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.
2-bakara suresi 117
ihlas suresi 3 ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur!
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=20555499
kuran-ı kerim
dinin tek kaynağı, insanlara kıyamete kadar ışık tutacak yol göstericidir.
incil ve tevrat(ve de daha eski kutsal kitaplar) değiştirildiklerinden, koruma altında olmadıklarından bugün dinin kaynağı durumunda değiller. hele ki rivayet ve söylenti adı altındaki hadis kitapları hiçbir zaman...
sadece kuran korunmuştur ve islam'ın(yani gerçek dinin) tüm gerekli bilgilerini eksiksiz bir şekilde barındırmaktadır. namazdan hacca kadar tüm ibadetlerin ayrıntısı bile mevcuttur.
apaçık ve din alanında eksiksiz olan kuran, birinci açık anlamında ve bütünlük içinde okunmalı, başka hiçbir kitap yanına eklenmemeli:
http://www.kurandakidin.net/
ayetlerin açık-ilk anlamında okunması gerektiğini anlatan yazım:
http://www.diniyazilar.com/2011/06/kuran-bir-semboller-kitabi-degildir/
kuran mucizeleri:
http://www.mucizeler.com/
http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=17892562
9 Nisan 2012 Pazartesi
İnsanların ve Cinlerin Kötü Enerjilerinden Korunma
Sad Suresi
41. Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."
42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.
43. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.
Cin veya insanlardan şeytanlar, bazı kişilere sıkıntı verebilirler. Zaten cinler de tıpkı insanlar gibi maddi varlıklar(ateşten yaratıldılar) ve dolayısıyla diğer canlılara fiziksel zarar vermeleri gayet olağan.
Hicr Suresi 27 Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.
Verdikleri vesveseler, ayrıca telepatik etkileri ve kötü enerjileri ile yaşam enerjinizi olumsuz etkileyebilir hatta uzun vadede bunalıma bile sokabilirler. Onların kötü enerjilerinden korunmada namaz kılmak, (yalnız Allah'a)dua etmek, Kuran okumak, sürekli Allah'ı anıp şükretmek, iyilik ve hayır işlerinde yarışmak gibi güzellikleri gerçekleştirmek önemli yer tutar. Zaten dünya ve ahiret bir bütündür, ibadetler ve güzel ameller sadece ahireti değil bu dünyamızı da güzelleştirmektedir...
Nas Suresi
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...
1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!
2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,
3. İnsanların ilahına;
4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,
5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;
6. Cinlerden de insanlardan da olur o!"
Fussilet Suresi
36. Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...
Araf Suresi
201. Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.
Bunun yanında, Eyyub Peygamberin öyküsünde gördüğümüz üzere, uğradığı sıkıntıyı gidermesi için Rabbimiz kendisine doğal bir ilaç olarak su veriyor ve ondan hem içmesini, hem de yıkanmasını istiyor. Belki de bu özel şifalı bir su ama genel olarak suların bu sorunda fayda verdiği sonucuna ulaşabiliriz.
Bu bağlamda, kötü enerji yayan bazı insan ve cinlerin olumsuz etkisinden sıyrılmada bazı başka gıdalar da yardımcı olabilir belki.Özellikle vücudumuzu radyasyondan koruyan besinler, şifalı bitkiler etkili olabilir.Çünkü bedendeki radyasyonu dışarı atan bir gıda aynı zamanda olumsuz enerjiyi de temizleyebilir.
Keçiboynuzu ve yoğurt gibi besinler tüketmek kötü enerjilerden korunmada ve vücutta oluşan bazı sorunları gidermede rol oynayabilir. Ayrıca dünyadaki en etkili radyasyon temizleyici bitkilerden kabul edilen Kore Ginsengi de akılda tutulmalıdır. Uzakdoğulu Ginseng zihnimizden cildimize kadar genel olarak sağlık ve denge kazandıran bir gençlik iksiridir aynı zamanda. Direncimizi arttırdığından, dışardan gelen olumsuz etkilere karşı da güçlü kılar. Özellikle de strese karşı...
Bu kıssada dikkati çeken noktalardan biri de, Rabbimizin diğer bazı örneklerde olduğu gibi doğrudan sıkıntıyı gidermeyip, bu sefer çözümü(suyu) sunmasıdır. Böylece, bu olayı bizlere aktaran ayetler sayesinde tüm insanlığa konuyla ilgili yol gösterilmiş de olunuyor.
Dua etmek, Allah'a sığınmak ile fiziksel olarak tedavi olmak çelişen şeyler değildir. Ya da başka herhangi bir konuda Rabbimizden yardım istemek ile elimizden geldiğince o işi gerçekleştirmek için çalışmak, çözüm üretmek... Herşey (kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere) vesiledir, ilahi planın parçasıdır zaten. Biz her zaman var gücümüzle sorunları çözmek için çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ayrıca her zaman iyilik ve iman yolunda yürürsek, Rabbimiz zaten cennetimsi güzellikleri daha bu dünyada da yaşatmaya başlamaktadır.
Selam ve sevgiler
41. Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."
42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.
43. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.
Cin veya insanlardan şeytanlar, bazı kişilere sıkıntı verebilirler. Zaten cinler de tıpkı insanlar gibi maddi varlıklar(ateşten yaratıldılar) ve dolayısıyla diğer canlılara fiziksel zarar vermeleri gayet olağan.
Hicr Suresi 27 Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.
Verdikleri vesveseler, ayrıca telepatik etkileri ve kötü enerjileri ile yaşam enerjinizi olumsuz etkileyebilir hatta uzun vadede bunalıma bile sokabilirler. Onların kötü enerjilerinden korunmada namaz kılmak, (yalnız Allah'a)dua etmek, Kuran okumak, sürekli Allah'ı anıp şükretmek, iyilik ve hayır işlerinde yarışmak gibi güzellikleri gerçekleştirmek önemli yer tutar. Zaten dünya ve ahiret bir bütündür, ibadetler ve güzel ameller sadece ahireti değil bu dünyamızı da güzelleştirmektedir...
Nas Suresi
Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...
1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!
2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,
3. İnsanların ilahına;
4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,
5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;
6. Cinlerden de insanlardan da olur o!"
Fussilet Suresi
36. Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...
Araf Suresi
201. Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.
Bunun yanında, Eyyub Peygamberin öyküsünde gördüğümüz üzere, uğradığı sıkıntıyı gidermesi için Rabbimiz kendisine doğal bir ilaç olarak su veriyor ve ondan hem içmesini, hem de yıkanmasını istiyor. Belki de bu özel şifalı bir su ama genel olarak suların bu sorunda fayda verdiği sonucuna ulaşabiliriz.
Bu bağlamda, kötü enerji yayan bazı insan ve cinlerin olumsuz etkisinden sıyrılmada bazı başka gıdalar da yardımcı olabilir belki.Özellikle vücudumuzu radyasyondan koruyan besinler, şifalı bitkiler etkili olabilir.Çünkü bedendeki radyasyonu dışarı atan bir gıda aynı zamanda olumsuz enerjiyi de temizleyebilir.
Keçiboynuzu ve yoğurt gibi besinler tüketmek kötü enerjilerden korunmada ve vücutta oluşan bazı sorunları gidermede rol oynayabilir. Ayrıca dünyadaki en etkili radyasyon temizleyici bitkilerden kabul edilen Kore Ginsengi de akılda tutulmalıdır. Uzakdoğulu Ginseng zihnimizden cildimize kadar genel olarak sağlık ve denge kazandıran bir gençlik iksiridir aynı zamanda. Direncimizi arttırdığından, dışardan gelen olumsuz etkilere karşı da güçlü kılar. Özellikle de strese karşı...
Bu kıssada dikkati çeken noktalardan biri de, Rabbimizin diğer bazı örneklerde olduğu gibi doğrudan sıkıntıyı gidermeyip, bu sefer çözümü(suyu) sunmasıdır. Böylece, bu olayı bizlere aktaran ayetler sayesinde tüm insanlığa konuyla ilgili yol gösterilmiş de olunuyor.
Dua etmek, Allah'a sığınmak ile fiziksel olarak tedavi olmak çelişen şeyler değildir. Ya da başka herhangi bir konuda Rabbimizden yardım istemek ile elimizden geldiğince o işi gerçekleştirmek için çalışmak, çözüm üretmek... Herşey (kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere) vesiledir, ilahi planın parçasıdır zaten. Biz her zaman var gücümüzle sorunları çözmek için çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ayrıca her zaman iyilik ve iman yolunda yürürsek, Rabbimiz zaten cennetimsi güzellikleri daha bu dünyada da yaşatmaya başlamaktadır.
Selam ve sevgiler
26 Şubat 2012 Pazar
Yaşlanmayla mücadele - Uzun Ömür ve İslam
Mezhep-hadis takipçilerinde yaşlanmayla mücadele edilemeyeceği inancı hakim olmuştur. Bu inancın çıkış noktası uydurma rivayetlerdir elbette.
Ayrıca yine hadis-mezhep ve tasavvuf öğretilerinde uzun ve sağlıklı ömür için çabalamak, yeryüzündeki sıkıntıları en aza indirgemek için mücadele etmek dünya düşkünlüğü gibi gösterilmeye çalışılmış çoğunlukla ve karşı çıkılmıştır.
Ama Kuran, yani İslam öğretisinde durum çok farklıdır. Zaten mezhep ve tasavvuf öğretileri İslam dini ile zıt olduğunu yine burada da çek net bir şekilde gösteriyor. Ve bilindiği üzere hadis adı verilen dedikoduların veya mezhepsel, tasavvufi kabullerin hiçbir geçerliliği yoktur Allah'ın dininde. Rabbimizin söylediği üzere sadece Kuran dinin kaynağıdır.
Bilinmeli ki İslam'a göre yeryüzü tekamül veya acı çekme yeri değil, imtihan yeridir ve bu imtihanı başarıyla geçme şartı da kendiniz ve tüm insanlık için güzellikler üretmek, yeryüzünü cennetimsi bir hale getirmeye çalışmaktır(şirkten uzak gerçek iman da bunun baş köşesindedir). Yine bu bağlamda hastalık, sakatlık ve yaşlanmayla mücadele de Kuran'ın hedeflediği amaçlar arasındadır.
Kuran'da yaşlanma ve hastalıklar çaresizdir diyen, bunları önlemek için mücadele edilmemelidir diyen bir ayet yoktur. Tam tersini söylemekte ve istemektedir Rabbimiz.
Ayetler asırlarca dinç kalan insanlardan bahsetmektedir.
Ankebut Suresi:
14: Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. çünkü zalimlerdi onlar.
Görüldüğü üzere Nuh peygamber dünyada "en az" 950 yıl yaşamış. Ayrıca Kuran'da anlatılan öyküsünde toplumunda bunu garipseyen kimseyi görmediğimize göre o medeniyette böyle asırlarca yaşamak sıradan bir olay olabilir. Yani ya genetik olarak yaşlanmaya karşı dirençliydiler ya da şifalı bitki ve gıdalarla, egzersizlerle gençlik formülünü biliyorlardı.Bir diğer şık da, çok ileri bir bilim-teknoloji seviyesine sahip olmaları ve bundan yararlanarak kolay kolay yaşlanmamaları (Bu ihtimallerin birden fazlası da birlikte etkili olmuş olabilir).
Kaldı ki sadece peygambere özel bir durum bile olsa bu, yine bu dünyada da bir insanın çok uzun yıllar dinç olarak yaşayabileceğini göstermektedir. (Diğer bazı peygamberlerin ve başka kişilerin de çok uzun bir ömür yaşadığını iddia eden kaynaklar var).
Bunun dışında mağara ehlinin yaşlanmadan uzun süre yaşamasından da bahseder ayetler(fakat oradaki mucize fizik yasalarının dışında da gerçekleştirilmiş olabilir).
Günümüzde de özellikle genetik bilimi uzmanları insan ömrünün uzatılabileceği, asırlarca ve hatta binlerce yıl ihtiyarlıktan ve hastalıklardan uzak bir dünya serüveninin deneyimlenebileceğini belirtmekteler.Hatta kimi bilimadamları "Kutsal kitaplarda yazan uzun ömürlü insanlar yeniden gerçek olmak üzere" şeklinde cümlelerle bu gelişmeyi haber verdiğine göre, bu durumun dinin verdiği bilgilerle uyum içinde olduğu bu açıdan da görülebilir.
Bir Müslümanın gayesi tabii ki Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayacak güzel bir hayat yaşamaktır. Yani bu dünyada yaşamın uzunluğu değil, cenneti hakedecek amellerin gerçekleştirilmesi, imtihanı başarmak esas amaçdır. Ama yaşlanmayla mücadele de bu duruma aykırı değil, destekleyici bir durumdur. Bir insan hiç yaşlanmasa bile bu dünyada yine de ölümlü olacak. Sadece yaşadığı süre içinde dinç ve sağlıklı kalmayı başaracaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Bu durum da o bireyin hem daha mutlu olmasını, hem de daha sağlıklı düşünmesini, daha olgun davranışlar sergilemesini sağlayabilir. Hatta sağlıklı ve dinç bir insan başkalarına yönelik güzellikler üretmek için, sağlıksız ve çökmüş bir insana göre daha fazla güç ve imkana sahip demektir. Ayrıca sağlıklı ve uzun yaşayan bir insanın bilgeliğinin artma şansı da doğacaktır. Daha bilgili, tecrübeli, hayat ve ayetler hakkında çok daha uzun süre düşünmüş, ve hep bunu dinç bir beden ve zihinle yapmış bir insanın gerçek dine ve iyiliğe yönelme ihtimali de biraz artabilir.
Zaten dediğim gibi; kutsal kitabımıza göre hayat kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi hayırlı bir davranış olduğuna göre yine ömrü uzatmak, yaşlanmanın getirdiği tahribatı engellemek için araştırmalar yapmak da bu kapsamdadır:
-Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. (Maide Suresi 32. ayetten alınmadır).
Yaşlanmayla mücadeleye karşı çıkan bazı kişiler bunun Allah'ın yarattığını değiştirme, yasasına karşı çıkmak şeklinde algılıyorlar hatalı bir şekilde. Hayır, durum yine tam tersinedir. Bir insanın sürekli veya çok uzunca süre dinç ve sağlıklı kalmasının sağlanması Allah'ın yarattığını değiştirmek değil, korumaktır. Bir organın, örneğin gözün hep keskin bir şekilde görmesi mi yaratılışın korunmasıdır, yoksa dejenere olup işlevini yitirmesi mi? Ya da bir insanın saçlarının dökülmesi mi orjinal şeklinin değişmesidir yoksa hep gür saçlara sahip olması mı? Allah'ın yarattığı bedenin en sağlıklı halinin ve aynı zamanda da şeklinin korunmasıdır daimi gençlik. Zaten cennette de sonsuza dek sabit formu korunacaktır canlıların...
Yeter ki Allah'ın yarattığı canlıların orjinal, sabit şekilleri üzerinde oynanmasın, farklı organlar veya canlılar yaratılmaya çalışılmasın bilim yoluyla. Gençliği korumak orjinal formu korumaktır. Yapılacak olan çalışmalar da bu sabitliği sağlamak için olmalıdır, yoksa değiştirmek için değil.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, Antiaging uygulaması adı altında uzakdoğu öğretilerinin benimsetilmeye çalışılması tuzağına düşülmemesi gerekliliğidir. Uzun yaşamı sağlayıcı egzersizler olarak bazen bazı pagan uygulamalar, panteizm ve reenkarnasyon gibi inançlar yani kısaca ruhçuluk insanlara aşılanmaya çalışılmaktadır bazı kesimlerce. Gerçekte ise bunların sağlıkla bir ilgisi yoktur.
Allah'ın yasası sıkıntılarla ve ızdırapla mücadeleyi emreder. Sağlıklı ve genç kalmak için çalışmak, insanlığın mutlu olmasını sağlamak da bunu gerçekleştirmenin bir parçasıdır, sürekli belirttiğimiz üzere.
Bu ama genetik bilimiyle olur, ama doğal gıda/şifalı bitki veya egzersizlerle...
Bu arada dünyanın en uzun ömürlü insanlarının genelde Müslümanlar arasından çıkması da , gençliği ve sağlığı korumanın Allah'ın istediği bir şekilde yaşamakla nasıl kolkola gittiğinin bir başka sağlamasını sunmaktadır(örneğin bilinen en uzun ömürlü insan Azeri Shirali Mislimov’dur).
Zaten namaz kılmak, oruç tutmak, Allah'ın diğer emir ve yasaklarına uymak insanın daha uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır birçok açıdan.
Kısacası İslam dini yaşamı uzatma, gençliği sürekli veya daha uzun süreli yaşanır kılma çabasını zaten içermektedir.
Ve sadece bu konuda değil, yaşamın her alanında kaliteyi ve mutluluğu arttırmanın, güzellikleri çoğaltıp cennetimsi bir dünya için çalışmanın Kuran ilkelerinden olduğu bilinmelidir.
Bu dünyevileşmek falan değildir. Zaten Kuran'da dünya ve ahiret güzelliği bir bütündür.Bu dünyada kendiniz ve tüm insanlık için vücuda getirdiğiniz iyilik ve yardımlar aynı zamanda ahiretiniz için de yatırımdır. İkisi birbirinin destekleyicisidir, sanılanın aksine. Din dışı olan ise kötülük, sefillik ve ızdırabın peşinden gitmektir.
Allah'ın dini kalıcı gerçek çıkarlarımızın ne olduğunu bize gösterir ve bu yolda yürümemizi hedefler.
Selam ve sevgiler
Ayrıca yine hadis-mezhep ve tasavvuf öğretilerinde uzun ve sağlıklı ömür için çabalamak, yeryüzündeki sıkıntıları en aza indirgemek için mücadele etmek dünya düşkünlüğü gibi gösterilmeye çalışılmış çoğunlukla ve karşı çıkılmıştır.
Ama Kuran, yani İslam öğretisinde durum çok farklıdır. Zaten mezhep ve tasavvuf öğretileri İslam dini ile zıt olduğunu yine burada da çek net bir şekilde gösteriyor. Ve bilindiği üzere hadis adı verilen dedikoduların veya mezhepsel, tasavvufi kabullerin hiçbir geçerliliği yoktur Allah'ın dininde. Rabbimizin söylediği üzere sadece Kuran dinin kaynağıdır.
Bilinmeli ki İslam'a göre yeryüzü tekamül veya acı çekme yeri değil, imtihan yeridir ve bu imtihanı başarıyla geçme şartı da kendiniz ve tüm insanlık için güzellikler üretmek, yeryüzünü cennetimsi bir hale getirmeye çalışmaktır(şirkten uzak gerçek iman da bunun baş köşesindedir). Yine bu bağlamda hastalık, sakatlık ve yaşlanmayla mücadele de Kuran'ın hedeflediği amaçlar arasındadır.
Kuran'da yaşlanma ve hastalıklar çaresizdir diyen, bunları önlemek için mücadele edilmemelidir diyen bir ayet yoktur. Tam tersini söylemekte ve istemektedir Rabbimiz.
Ayetler asırlarca dinç kalan insanlardan bahsetmektedir.
Ankebut Suresi:
14: Yemin olsun, biz Nûh'u toplumuna göndedik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. Sonunda onları tufan yakaladı. çünkü zalimlerdi onlar.
Görüldüğü üzere Nuh peygamber dünyada "en az" 950 yıl yaşamış. Ayrıca Kuran'da anlatılan öyküsünde toplumunda bunu garipseyen kimseyi görmediğimize göre o medeniyette böyle asırlarca yaşamak sıradan bir olay olabilir. Yani ya genetik olarak yaşlanmaya karşı dirençliydiler ya da şifalı bitki ve gıdalarla, egzersizlerle gençlik formülünü biliyorlardı.Bir diğer şık da, çok ileri bir bilim-teknoloji seviyesine sahip olmaları ve bundan yararlanarak kolay kolay yaşlanmamaları (Bu ihtimallerin birden fazlası da birlikte etkili olmuş olabilir).
Kaldı ki sadece peygambere özel bir durum bile olsa bu, yine bu dünyada da bir insanın çok uzun yıllar dinç olarak yaşayabileceğini göstermektedir. (Diğer bazı peygamberlerin ve başka kişilerin de çok uzun bir ömür yaşadığını iddia eden kaynaklar var).
Bunun dışında mağara ehlinin yaşlanmadan uzun süre yaşamasından da bahseder ayetler(fakat oradaki mucize fizik yasalarının dışında da gerçekleştirilmiş olabilir).
Günümüzde de özellikle genetik bilimi uzmanları insan ömrünün uzatılabileceği, asırlarca ve hatta binlerce yıl ihtiyarlıktan ve hastalıklardan uzak bir dünya serüveninin deneyimlenebileceğini belirtmekteler.Hatta kimi bilimadamları "Kutsal kitaplarda yazan uzun ömürlü insanlar yeniden gerçek olmak üzere" şeklinde cümlelerle bu gelişmeyi haber verdiğine göre, bu durumun dinin verdiği bilgilerle uyum içinde olduğu bu açıdan da görülebilir.
Bir Müslümanın gayesi tabii ki Allah'ın rızasını kazanmasını sağlayacak güzel bir hayat yaşamaktır. Yani bu dünyada yaşamın uzunluğu değil, cenneti hakedecek amellerin gerçekleştirilmesi, imtihanı başarmak esas amaçdır. Ama yaşlanmayla mücadele de bu duruma aykırı değil, destekleyici bir durumdur. Bir insan hiç yaşlanmasa bile bu dünyada yine de ölümlü olacak. Sadece yaşadığı süre içinde dinç ve sağlıklı kalmayı başaracaktır. Yaşam kalitesi artacaktır. Bu durum da o bireyin hem daha mutlu olmasını, hem de daha sağlıklı düşünmesini, daha olgun davranışlar sergilemesini sağlayabilir. Hatta sağlıklı ve dinç bir insan başkalarına yönelik güzellikler üretmek için, sağlıksız ve çökmüş bir insana göre daha fazla güç ve imkana sahip demektir. Ayrıca sağlıklı ve uzun yaşayan bir insanın bilgeliğinin artma şansı da doğacaktır. Daha bilgili, tecrübeli, hayat ve ayetler hakkında çok daha uzun süre düşünmüş, ve hep bunu dinç bir beden ve zihinle yapmış bir insanın gerçek dine ve iyiliğe yönelme ihtimali de biraz artabilir.
Zaten dediğim gibi; kutsal kitabımıza göre hayat kurtarmak tüm insanlığı kurtarmak gibi hayırlı bir davranış olduğuna göre yine ömrü uzatmak, yaşlanmanın getirdiği tahribatı engellemek için araştırmalar yapmak da bu kapsamdadır:
-Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. (Maide Suresi 32. ayetten alınmadır).
Yaşlanmayla mücadeleye karşı çıkan bazı kişiler bunun Allah'ın yarattığını değiştirme, yasasına karşı çıkmak şeklinde algılıyorlar hatalı bir şekilde. Hayır, durum yine tam tersinedir. Bir insanın sürekli veya çok uzunca süre dinç ve sağlıklı kalmasının sağlanması Allah'ın yarattığını değiştirmek değil, korumaktır. Bir organın, örneğin gözün hep keskin bir şekilde görmesi mi yaratılışın korunmasıdır, yoksa dejenere olup işlevini yitirmesi mi? Ya da bir insanın saçlarının dökülmesi mi orjinal şeklinin değişmesidir yoksa hep gür saçlara sahip olması mı? Allah'ın yarattığı bedenin en sağlıklı halinin ve aynı zamanda da şeklinin korunmasıdır daimi gençlik. Zaten cennette de sonsuza dek sabit formu korunacaktır canlıların...
Yeter ki Allah'ın yarattığı canlıların orjinal, sabit şekilleri üzerinde oynanmasın, farklı organlar veya canlılar yaratılmaya çalışılmasın bilim yoluyla. Gençliği korumak orjinal formu korumaktır. Yapılacak olan çalışmalar da bu sabitliği sağlamak için olmalıdır, yoksa değiştirmek için değil.
Bir diğer dikkat edilmesi gereken husus da, Antiaging uygulaması adı altında uzakdoğu öğretilerinin benimsetilmeye çalışılması tuzağına düşülmemesi gerekliliğidir. Uzun yaşamı sağlayıcı egzersizler olarak bazen bazı pagan uygulamalar, panteizm ve reenkarnasyon gibi inançlar yani kısaca ruhçuluk insanlara aşılanmaya çalışılmaktadır bazı kesimlerce. Gerçekte ise bunların sağlıkla bir ilgisi yoktur.
Allah'ın yasası sıkıntılarla ve ızdırapla mücadeleyi emreder. Sağlıklı ve genç kalmak için çalışmak, insanlığın mutlu olmasını sağlamak da bunu gerçekleştirmenin bir parçasıdır, sürekli belirttiğimiz üzere.
Bu ama genetik bilimiyle olur, ama doğal gıda/şifalı bitki veya egzersizlerle...
Bu arada dünyanın en uzun ömürlü insanlarının genelde Müslümanlar arasından çıkması da , gençliği ve sağlığı korumanın Allah'ın istediği bir şekilde yaşamakla nasıl kolkola gittiğinin bir başka sağlamasını sunmaktadır(örneğin bilinen en uzun ömürlü insan Azeri Shirali Mislimov’dur).
Zaten namaz kılmak, oruç tutmak, Allah'ın diğer emir ve yasaklarına uymak insanın daha uzun ömürlü olmasını sağlamaktadır birçok açıdan.
Kısacası İslam dini yaşamı uzatma, gençliği sürekli veya daha uzun süreli yaşanır kılma çabasını zaten içermektedir.
Ve sadece bu konuda değil, yaşamın her alanında kaliteyi ve mutluluğu arttırmanın, güzellikleri çoğaltıp cennetimsi bir dünya için çalışmanın Kuran ilkelerinden olduğu bilinmelidir.
Bu dünyevileşmek falan değildir. Zaten Kuran'da dünya ve ahiret güzelliği bir bütündür.Bu dünyada kendiniz ve tüm insanlık için vücuda getirdiğiniz iyilik ve yardımlar aynı zamanda ahiretiniz için de yatırımdır. İkisi birbirinin destekleyicisidir, sanılanın aksine. Din dışı olan ise kötülük, sefillik ve ızdırabın peşinden gitmektir.
Allah'ın dini kalıcı gerçek çıkarlarımızın ne olduğunu bize gösterir ve bu yolda yürümemizi hedefler.
Selam ve sevgiler
15 Ocak 2012 Pazar
Eğer herkes ayetlerin dediğini yapsaydı nasıl bir dünya olurdu? (video formatında)
Eğer dünyadaki tüm insanlar imanlı olup ayetlerin dediğine harfiyen uysaydı nasıl bir tablonun karşımıza çıkacağını anlattığım yazım birçok yerde yayımlanmıştı. Şimdi de bu yazımı Kuran Araştırmaları Grubu video haline getirdi:
http://www.youtube.com/watch?v=05Z7b-XI_ZE
Selam ve sevgiler
http://www.youtube.com/watch?v=05Z7b-XI_ZE
Selam ve sevgiler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)