7 Ekim 2013 Pazartesi

George Orwell ve romanı "1984" hakkında yazdığım entry



                         " Bindokuzyüzseksendört" Romanının orjinal kapak resimlerinden biri





Ekşi Sözlükte büyük harf yazımı olmadığından entrymin tüm harfleri küçük.

Sözlük'teki başlık "George Orwell". Ve şöyle yazmıştım:

george orwell


özellikle "1984" adlı romanını ele alacak olursak;

yazar george orwell bir komünist görüldüğü kadarıyla(ya da en azından bir zamanlar öyleymiş). ama şu kandırılan, materyalist/ateist solculardan olma ihtimali yüksek. ve illuminati ile vücuda getirdiklerini sonradan öğrenerek bunun şokunu yaşıyor gerçek hayatında da.

öncelikle marks'ın ve diğer illuminati ajanlarının insanlara söylediği yalanları hatırlamak lazım. onlara göre üretim araçları birgün kimsenin elinde olmayacaktı ve ürünler/zenginlik eşit paylaşılacaktı.önce sosyalist dönem yaşanacaktı. bu, devlet eliyle kolektivizmin egemen kılınacağı dönemdi.yine onların yalanlarına göre daha sonra insanlar/toplum daha da evrimleşecek ve devlete de gerek kalmayacaktı.yani devletsiz/komünist döneme, nihai sona ulaşılacaktı. artık iktidarı ve serveti elinde bulunduran biri veya azınlık olmayacak, zenginler ve de yönetici bir iktidar söz konusu olmayacaktı. sınıfsız (hem mali hem de siyasi açıdan sınıfsız) bir dünya toplumu oluşacaktı. ülkeler, din, milliyetçilik gibi kavramlar da tarihe karışacaktı onların kaleme aldığı uydurmalara göre.

tabii bu ruhçu öğretinin (şeytanların) insanların ayaklarını kaydırmak için ortaya attığı planın insanlara yutturulma çalışmasıydı. gerçekte ise insanlara ve onlara verilen nimetlere/hediyelere düşman olan iblis, insanların her 2 dünyada da ızdıraplar içinde kalmasını ve kaybetmesini hedefliyordu. bu sapkın kolektivist firavun öğretisini (komünizmi) gerçekte onları köleleştirmek, ızdıraba ve sefilliğe yuvarlamak ve dini de ellerinden alarak ahirette de sonsuza dek cehennemi yaşamalarını sağlamak için bir araç olarak ortaya çıkarmıştı.

tek tanrı inancını ortadan kaldırmak, cinsellikle de dahil olmak üzere tüm nimetlere insanoğlunun da düşman olmasını ve onlardan uzaklaşmasını sağlamak, maddi ve manevi işkenceleri çeşitli maskelerle insanlara benimsetme ve iç dengelerini alt üst etme planlarını tarih boyunca uyguladılar. bu yüzden ruhçu öğretinin bulaştığı her felsefe veya din; sefillik, ızdırap ve komünizm unsurlarını temelinde barındırdı. tabii diğer temelleri arasında da evrim, panteizm, kutsal insanlar vs. bulunmakta...

işte yazar orwell kafasındaki komünizm (ve ondan önceki aşama olan sosyalizm) ile gerçekteki arasındaki farkı, daha da kötüsü komünizmin içyüzünü görmeye başlayınca yıkıma uğramış gibi gözüküyor. ilk farkettiği, amacın özgürlük ve refah değil, tam tersi olduğu gerçeğidir. zaten kolektivist felsefenin bireyi hiçe saydığını ve sanki sosyalizm iyi birşeymiş gibi sunulan ambalajında bile bireylerin yani insanların kolayca harcanan fareler olarak görüldüğünü baştan fark etmesi gerekiyordu. dahası, bireyci yani liberal olmadan demokrasi diye birşeyin bile olmayacağını düşünememiş. hatta toplumcu da olunamayacağını...ve yaşadığı hayalkırıklığı gittikçe daha da derinleşmiş.

illuminati hakkında çok şey öğrenmiş ve hatta onlardan bazı şeyler belleğine bile yerleşmiş gibi. ama tekrar belirtmek gerekirse, olayı yine de tam çözememiş olabilir.belki de karşısındakileri(sosyalizmi vücuda getirenleri) hala materyalist/ateist, sadece iktidar düşkünü bir oluşum olarak tanımış ve algılamış olabilir(burası tartışılır). bunlar madolyonun veya buzdağının çok küçük bir parçası tabii. örneğin cinselliğe ve hazza neden düşman olduklarının felsefi temelini belki tam bilmiyor da olabilir(ya da tam tersi...). bu oluşumun kendini tanrı olarak görmesini sadece iktidar anlamında ele alıyor romanda. ama gerçekte ise onlar kendilerini panteist/ruhçu felsefede gerçekten tanrı olarak görüyorlar...(ya da dediğim gibi yazar bunları da biliyor belki ve sembollerle aktarıyor bilgilerini).

farkettiği veya açıkça aktardığı hurafeler arasında; zıtlıkların birliği inancı, maddenin hayal olduğu kabulü, nimetlerden uzaklaşılıp ızdırabın hedeflendiği, kötülükle iyiliğin karışması, bireyin önemsizliği vs. var.

bu arada 11 sayısını defalarca tekrarlamış romanında. ya "11 yıl" lafı geçiyor, ya 11 dakika veya kişi... baştan sona birçok kez bu sayıyı kasıtlı olarak kullanmış gözüküyor.

yazarın iç dünyasına dönecek olursak, hayal kırıklığı ve öfke içindeki bir komünist (orwell) var demektir. eski topluma göre sadece iktidar/zenginlik el değiştirmekle kalmıyor, halkı/insanlığı bitirmeye niyetli bir şeytani oluşumla karşı karşıya olduğunu farkediyor.

yarattığı 1984 dünyasında piramit şeklinde devasa yapıların bulunması da, yine orwell'in komünizmin; illuminati ve dolayısıyla kabalacı/ruhçu öğretinin maşası olduğunu bildiğini gösterdiği şeklinde yorumlanabilir.

son olarak;

çiftdüşün uygulaması her zaman insanlara uygulanmakta olan bir yöntem gibi gözüküyor. insanların kafası çeşitli yollarla karışık hale getirilmekte, robotlaştırılmakta ve çelişkilerle dolu düşüncelere/inançlara sahip olmaları sağlanmakta. direkt cinlerin zihne yönelik saldırılarında da buna benzer sonuçlar ortaya çıkıyor. yani tarih boyunca zaten var.

geçmişi/kayıtları değiştirme muhabbeti, aynı zamanda incil ve daha eski kutsal kitapları değiştirme olayını da kapsar.

yenisöylem denilen şey de daha çok değiştiremedikleri kitapları, örneğin kuran'ı etkisiz hale getirmeye çalışma, insanların onu anlamasını engellemeye çalışma planlarının parçası olabilir. eğer kullanılan dili değiştirirlerse, kitap aynı bile kalmış olsa, onu okuyunca farklı şeyler anlaşılmaya başlar...başka bir deyişle;kıyamete kadar dini kaynak olarak bir tek kuran korunduğundan bu dünyada, dili değiştirmek yoluyla kitabın anlaşılmasını engelliyor, daha da kötüsü yanlış anlaşılmasını sağlamayı hedefliyor olabilirler uzun vadede.

ve big brother insanların gerçeğe imandan vazgeçip, hurafelere, onların hastalıklı öğretisine inanmasını hedeflemekte yine romanda. ve bu dünyadan öbür dünyaya da insanların böyle kafir bir şekilde gitmelerine çalışmakta. zaten bu da ruhçuluğun başlıca hedefidir maalesef.

yazar bu konuda da çok şey biliyor veya en azından sezinlemiş durumda gözükmekte. insanlığı bu oluşum ve tehlikelerine karşı uyarmakta gibi...

konunun, komünizmin sinsi iç yüzünün daha iyi anlaşılması için şu yazılarım okunmalı:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/armagedon.html

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ ... oyunu.html

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/ ... rleri.html

komünizmin kökenini oluşturan ruhçuluğun içyüzünü anlattığımız videomuz:

http://www.youtube.com/watch?v=va4L78ls6rc

****

Entrymin linki de şurada:

https://eksisozluk.com/entry/31817394


Selam


21 Haziran 2013 Cuma

Gelen Sorulara Verdiğim Cevaplardan Ve Tweetlerimden Örnekler

Öncelikle,  Twitter'a yazdığım sözlerimden birkaçını paylaşayım sizlerle. Hemen ardından ise internet dünyasında din ve felsefe alanında  yöneltilen sorulardan ve onlara verdiğim cevaplardan bir iki örnek sunmak istiyorum:


-Kuran insanların gerçek çıkarlarının ne olduğunu gösterir ve bu çıkarlara ulaşabilmenin, kalıcı kurtuluşu elde edebilmenin yollarını sunar.

-Alacağımız kararlar sadece bu dünyayı değil, ahiret dünyamızı da şekillendireceğinden, derin düşünerek davranışlarımızı sergilemeliyiz.

-Zorluklardan, başkalarından korkmayın, sadece senaristten korkun.

-Elimizdeki sahte İncil veya Tevrat, ya da "rivayetler" adı verilen dedikodular dinin kaynağı değildir. Sadece Kuran Allah'ın dinini sunar.

-Kuran aklı kullanmayı, sorgulamayı ve bilimi emreder. Zaten bu yüzden hurafeler ve zannın peşinden gitmek yasaktır.

-Allah gözetleyici ve yönetici olarak heryerdedir ama "varlık olarak" evrenimizin dışındadır.

-İslam'da bazı fedakarlık gibi gözüken emir ve yasaklar aslında uzun vadede hem bu dünyada hem de ahirette hazzı-çıkarı sağlayan isteklerdir.

-Yüce Allah dünya ve ahirette, hayatın her alanında güzellikler içinde olmanızı ister.

-Cennet lüksün, görkemin ve mutluluğun zirve noktasıdır ve bu nimet ve ölümsüzlük yurdu en az kainatımız kadar geniştir.

-Dinin tek kaynağı olarak Kuran'ı görüp gerçek İslam'a yönelenler reformcu değil, tam tersine, antireformcu muhafazakarlardır din alanında.

-Ahiret Evreninde yani Rabbin Katı'nda canlı formları o kadar sabittir ki, yaşlanma bile yoktur...

-Devri daim makinaları çoktan yapıldı aslında ve bu düzenekleri gerçekleştirmek için sadece yerçekiminden yararlanmak bile yeterlidir.

-Bu dünya hayatı sonsuz yaşamımızı belirleyen imtihan olduğundan, zannedilenden çok daha önemlidir.

-Sadece din alanında değil, felsefeden bilime kadar her alanda insanoğlu hurafelere yönelme eğiliminde.

-Doğru düşünce ve davranışta sonsuza dek inatla sabit kalmalı, yanlışta ise biran bile durulmamalıdır.

-Haberlerde 19 ve 11 sayılarının ne çok geçtiğine dikkat edin...

-"Birey açısından" her işte bir hayır yoktur, bazısında hayır ve bazısında ise şer vardır

-Ama genele bakıldığında, yani Allah'ın planı açısından herşeyde hayır vardır ve herkes hakettiğine kavuşturulmakta, dünya ve de ahirette.

-Her yılın kendine özgü karakteristiği, kollektif bilinci var ama bu periyotlar 1 Ocak'da değil Eylül ortası başlıyor.

-Her 17 veya 18 Eylül tarihlerinde yeni yılın tınısının/karakteristiğinin başladığını söylemiştim, yani bugün aslında gerçek yılbaşı.

-İnsanlara haklılığınızı kabul ettirmeden rahatlamamanız demek, aslında o insanların düşüncelerine boyun eğiyorsunuz demektir.

-Yapacağınız iyilikleri ertelemeyin, zamana yaymaya değil biran önce gerçekleştirmeye çalışın.

-Avrupa ve Amerikan yapımı film, dizi ve çizgi filmlerde "Tanrı" yerine "tanrılar" ifadesi iyice yerleşmeye başladı, dikkat...

-Müzik dinlemek, satranç oynamak veya film izlemek de, tıpkı yeme-içme ve cinsellik gibi bedensel-zihinsel hazlardır.

-İmtihanla ilgili bazı önemli seçimlerimizde bize özgür irade verilmekte, ama bunun dışında bazı alanlar ve anlarda ise yönetiliyoruz.

-Çevrenizdeki insanlar, yaşadığınız yer(hatta kaçıncı katta oturduğunuz), yaptığınız egzersizler, yiyip içtikleriniz...Kişiliğinizi etkiler.

-Ve içinde bulunduğunuz yıl/dönem bile tınısıyla/karakteristiğiyle sizi etkisi altına alır.

-Gerçek bir psikolojik analiz veya çözümleme ancak Kur'an Öğretisi ışığında yapılabilir.

-Bazen farkında bile olmadığımız birçok nimet veya tam tersine, musibet gerçekleşmekte yaşantımızda, hatta bazısı iki işlevi birden görmekte.

-Çocuk sahibi olmayı arzulayanlar, her iki dünyada da güzellikleri yaşayacak iyi ve cennetlik evlatlar istemeli dualarında.

-Yaşadıklarınız size birşey anlatıyor, kulak veriyor musunuz?

-Değişimi amaç yapma veya mutlak evrim yanılgısından kurtulup, bazı şeylerin sonsuza dek aynı kalması gerektiğini fark etmeli insanlık.

-Başkalarından mı yoksa aslında kendinizden mi çekiniyorsunuz? Ya da kolektif bilinçten mi...? Bunların hiçbiri olmamalı cevabınız.

-Aslında mücadele ettiğiniz çoğu sorun, ana/gerçek sorunun semptomları/belirtileri.

-Rabbimizin iyileri ödüllendirmesi gibi, kötüleri azabıyla tanıştırması da merhametinin, iyiliğinin ve kusursuzluğunun sonuçlarındandır.


Takip etmek isteyenler için Twitter adresim(orada sözlerin aşağıdan yukarıya doğru okunması gerektiğini biliyorsunuz):

https://twitter.com/Emre_1974tr


Gerek internet forumlarında, gerekse de mail veya chat aracılığıyla çeşitli sorularla karşılaşıyoruz. Bu sorulara verdiğim cevaplardan da birkaç tanesi:

Soru:  İnsanların haramları helal kılmaya kalkma veya onlara uymama huyları bilinmekte ve ayetlerde eleştirilmekte. Peki bunun tam tersi durum olan, helalleri haram ilan etmeye kalkmaları da ayetlerde anlatılıp eleştiriliyor mu?

CEVABIM:

Elbette.İmtihan dünyasında kullar, din/hayat alanında rablik taslamaya kalkarak haramları helal ilan etmek kadar kadar, hatta daha da çok, helalleri haram kılmaya kalkma yarışına girmiştir tarih boyunca. Böylece, aslında yeryüzünde de hazzı, maddi/manevi zenginliği ve mutluluğu sağlayacak olan din, tam tersine, ızdırabın ve sefilliğin merkezi haline getirilmeye çalışılmıştır şer güçlerince. Dini yozlaştıranların değişik amaçları olmakla birlikte,  en temel hedefleri  iki dünyada da insanların kaybetmesini ve nimetlerden uzak kalmasını sağlamaktır. Serbest olan şeyleri yasakmış gibi göstermeye kalkanlar şöyle eleştirilmektedir Kuran'da:

Kehf Suresi

26- Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.


Nahl Suresi

116 Yalan düzerek Allah'a iftira etmek için, dillerinizin uydurma nitelendirmeleriyle "Şu helaldir, şu da haramdır!" demeyin. Yalan düzerek Allah'a iftira edenler kurtulamazlar.


Enam Suresi

138 Kendi kuruntularına uygun olarak şöyle dediler: "Şunlar, dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bizim dilediğimizden başkası yiyemez bunları." Hayvanlar var, sırtlarına binmek yasaklanmıştır; hayvanlar var, Allah'a iftira yüzünden üzerlerine Allah'ın adını anmıyorlar. Allah onları üretmekte oldukları iftiralar yüzünden cezalandıracaktır.

139 Şunu da söylediler: "Şu hayvanların karınlarındakiler erkeklerimize özgülenmiştir; kadınlarımıza haramdır. Yavru ölü doğarsa kadın-erkek hepsi onda hak sahibidir." Bu nitelendirmeleri yüzünden Allah cezalarını verecektir. Hakîm'dir O, Alîm'dir.

140 Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah'ın kendilerine verdiği rızıkları, Allah'a iftira ederek haramlaştıranlar gerçekten hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır onlar; hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar.
   
143 Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden de iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin kuşattığını mı? Eğer doğru sözlü iseniz bana ilimle haber verin."

144 Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor.

145 De ki: "Bana vahyolunanlar içinde, bu haram dediklerinizi yiyecek birine yasaklanmış bir şey bulamıyorum. Yalnız şunlardan biri olursa başka: leş, akıtılmış kan, domuz eti -ki o bir pisliktir- Allah'tan başkası adına boğazlanmış bir murdar." Iztırar haline düşen, başkasının hakkına dokunmamak, zorunluluk sınırını da aşmamak şartıyla bunlardan yiyebilir. Çünkü senin Rabbin çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.

148 Şirke batanlar şöyle diyecekler: "Allah dileseydi, ne biz şirke sapardık ne de atalarımız. Hiçbir şeyi haram da yapmazdık." Onlardan öncekiler de azabımızı tadıncaya kadar bu şekilde yalanlamışlardı. De ki: "Yanınızda, önümüze çıkaracağınız bir ilminiz var mı? Zandan başka bir şeye uymuyorsunuz. Sadece saçmalıyorsunuz siz."

150 Şunu da söyle: "Allah şunu haram etmiştir diye tanıklık edip duran şahitlerinizi getirin." Eğer tanıklık ederlerse sakın onlarla birlikte tanıklık etme! Ayetlerimizi yalanlayanlarla âhirete inanmayanların keyifleri ardınca gitme! Onlar, kendi Rablerine başkalarını denk tutuyorlar.

Yunus Suresi 59: De ki: “Size ne oluyor ki Allah’ın size rızık olarak indirdiği şeylerden bir kısmını haram, bir kısmını helal yapıyorsunuz?” De ki: “Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”

Maide Suresi     87     Ey iman sahipleri! Allah'ın size helal kıldığı şeylerin temiz ve güzel olanlarını haramlaştırmayın; azıp sınırı aşmayın; Allah azıp sınırı aşanları sevmez.


Kalplerinde hastalık bulunanların güzelliklere ve kolaylığa sırt çevirip ızdırabın peşinden gitmeyi sevdiğini şu ayetler de tekrar gözler önüne seriyor:


Sebe Suresi

18. Biz onlarla, içini bereketle dolduğumuz kentler arasında, sırt-sırta vermiş kasabalar oluşturduk; Bunlar arasında gidiş-gelişler belirledik. "Geceleri ve güdüzleri, güven içinde gezip dolaşın oralarda." dedik.

19. Ama onlar, tutup şöyle dediler: "Rabbimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır!" Böylece kendilerine zulmettiler de biz de onları efsaneler haline getirdik; hepsini darmadağın ettik. İşte bunda, gereğince sabreden, yeterince şükreden herkes için elbette ibretler vardır.

Bir de; aslında böyle helalleri harammış gibi gösterenler tanrılık taslayarak, kendilerini Allah'a ortak koşarak en büyük haramı işlemiş olmaktadırlar.

Aslında bunun tam tersini yapanlar bile, yani haramları helalmiş gibi göstermeye kalkanlar bile uzun vadede sefilliğin ve acıların peşinden gidiyor ve yine Rablik taslıyor demektir. İnsanların bilinçaltları-bilinçleri ve de davranışları gerçekten ilginç...


SORU 2:

Nahl Suresi 8. Hem binesiniz diye hem de bir süs olarak atları, katırları, eşekleri de yarattı. Ve bilemeyeceğiniz daha neler yaratır O...

Doğada katır diye bir hayvan yoktur, insan müdahalesi ile ortaya çıkmıştır. Öyleyse ayette niye Allah'ın yarattığı hayvanlar arasında sayılmakta?

CEVABIM:

Bütün canlıları, hatta var olan her nesneyi yaratan Allah'dır. İnsanların müdahalesinin olup olmaması bu durumu değiştirmez. Allah yaratmak için fizik yasalarını , insanı vb.şeyleri vesile edebilir. Ama tasarlayan,onun oluşumu için gerekli yasaları ve malzemeyi yoktan yaratan yaratan yine O'dur. Şans denilen şey bile kaderden başka birşey değildir.

Vakia suresi

56:" Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?"

57:"Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?"

58:"Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz? "

61: " Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?

62:"Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.

63:Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

64:Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız."

67:Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?

68:Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

69:Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?

70:Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,

71:Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

72:Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık."

70. ayette tutuşturduğumuz ateşi bile aslında bizim tutuşturmadığımız,Allah'ın onun ortaya çıkması için gerekli oluşumu var ettiğini,bu sayede ondan yararlanabildiğimiz anlatılıyor.

Ayrıca yine tüm teknolojiler de  Allah'ın koyduğu yasalar sayesinde var edilebilmektedir.

Denizde yüksek dağlar gibi seyreden gemiler O’nun ayetlerindendir. Eğer dileyecek olsa, rüzgarı durdurur, böylece onun üstünde kalakalırlar. Şüphesiz, bunda çokça sabreden, çokça şükreden kimse için gerçekten ayetler vardır. (42 Şura Suresi, 32-33)

Kamer Suresi 3. Ayet: Yalanladılar; kendi heves ve kuruntularına uydular. Oysaki her iş ve oluş karara, ölçüye ve düzene bağlanmıştır.

Dolayısıyla tüm araç gereçlerin de asıl yaratıcısının  elbette yüce Rabbimiz olduğu Kuran'da vurgulanır.

İbrahim Suresi     32     Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da emrinize verdi.

Zuhruf Suresi 12. Ayet: Tüm çiftleri de yaratan O'dur. Ve O, sizin için gemilerden ve hayvanlardan binmekte olduğunuz şeylere de vücut verdi;13. Ki onların sırtlarına kurulasınız, sonra oraya kurulduğunuzda, Rabbinizin nimetini hatırlaya da şöyle diyesiniz: "Adı ve kudreti yücedir bunu bizim emrimize verenin! Yoksa biz bunu kendimize yanaştıramazdık."

Casiye Suresi 12. Ayet: Allah size denizi boyun eğdirdi ki, içinde gemiler O'nun emriyle akıp gitsin, lütfundan istekte bulunasınız ve şükredebilesiniz.

Sadece gemileri değil, diğer tüm taşıma araçlarını da aslında Rabbimizin yarattığı şöyle haber verilmekte:

Ya-sin Suresi     42     Onlar için gemilere benzer, binecekleri başka şeyler de yarattık.

Kültür ve bilim alanlarındaki birikimler konforumuzu sağlayan nimetleri vücuda getiriyor gibi gözükse de, gerçekte bu nimetleri bize sunan yüce Rabbimizdir:

Hadid Suresi     25     Yemin olsun, biz, resullerimizi açık-seçik delillerle gönderdik ve onlarla birlikte Kitap'ı ve ölçüyü de indirdik ki, insanlar adaleti ayakta tutsunlar/adaletle doğrulsunlar. Ve demiri de indirdik. Onda zorlu bir kuvvet ve insanlar için birçok yarar vardır. Allah bu sayede, kendisine ve resullerine, gayba inanarak kimin yardım edeceğini bilecektir. Allah Kavî'dir, Azîz'dir.

Enbiya Suresi     80     Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz?

Kısacası; teknolojik nimetleri bile kendisinin bizler için var ettiğini ve bundan dolayı şükretmemiz gerektiğini söyleyen yüce Efendimiz, elbette tüm canlıların da yaratıcısıdır ve ayetlerinde bunu belirtmektedir. Hatta ayetlerdeki ifadelere dikkat edilirse, bilim ve teknoloji sayesinde gelecekte ortaya çıkacak ürünleri bile O'nun yarattığı/yaratacağı söylenmektedir.



SORU 3:

Mülk Suresi     16     O göktekinin, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer aniden çalkalanmaya başlar.
   
Mülk Suresi     17     O göktekinin, çakıl taşları taşıyan bir rüzgârı üzerinize salmayacağından emin misiniz? O zaman bileceksiniz nasılmış uyarım!

Yaratıcımız zaman ve mekan dışıdır. Yani evrenimizin içinde değil dışındadır. O halde bu ayetlerde neden kendisinden "gökteki" diye bahsedilemektedir?


CEVABIM:


Allah evreni ve zamanı yoktan var etti ve zaten bu yüzden O'na şirk koşmak en büyük günah olmaktadır. Çünkü yaratılmış hiçbirşey kendisinin bir parçası veya ortağı değil. Efendimiz tüm yarattıklarından ayrıdır varlık olarak. Ama gözlemci ve yönetici olarak her noktada ve anda vardır.

Rabbimiz "varlık olarak" kainatımızın dışındadır dedik... Peki durum böyle olunca,  evrenimizin dışı, "yön olarak" bize göre ne taraftadır? Gökyüzü tarafındadır yine elbette.

Çünkü evrenin sınırları gökyüzündedir.

Oturduğumuz yerden bir perdenin arkasına doğru bakmak istersek, bunu nasıl yapmaya çabalarız? Perdeye doğru bakarız değil mi? Aslında baktığın perde değil, perdenin ötesidir(her ne kadar göremesen de...)

 Allah da (varlık olarak) evrenin sınırlarının dışında, yani yarattıklarından ayrıdır. Buna karşın bize göre "yön olarak" gökyüzü tarafında kalmaktadır. Ama gerçekte göğün/evrenin dışındadır tabii.

Aynı şekilde "Ahiret Evreni'nde", yani ayetlerdeki adıyla "Rabbin Katı'nda" olan cennet de bizim evrenimizin dışında olmasına karşılık, yön olarak bizim için yine gökyüzü hizasına denk gelmektedir, çünkü evrenimizin sınırları ve dışı o yöndedir. Bu durum Kuran'da şöyle belirtilmekte:

 Zariyat Suresi     22     Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.

Başka bir deyişle cennet de cehennem de göktedir denmekte. Tabii burada bizim kainatımızdaki uzay boşluğu değil, diğer evrendeki mekan anlatılmakta. Farklı fizik yasalarına sahip Ahiret Evreni'nden (Rabbin Katı) bahsedilmektedir... Bu bağlamda tekrar anlıyoruz ki, evrenimizin ötesinde olanlar için de "gökte" ifadesi kullanılmakta. Çünkü dediğim gibi yön itibarıyla dışarıya yani yukarımıza denk gelmektedir evrenimizin sınırları ve ötesi.

Ayrıca, Mülk Süresi 16 ve 17. ayetlerde uzayda bizi bekleyen bir tehlikeden veya varlıktan bahsediliyor da olabilir . Örneğin bir gezegen, karadelik veya bilinç sahibi başka birşey...


Selam ve sevgiler

10 Mart 2013 Pazar

İyiler Mutlaka Kazanır

Allah'ı inkar etmek veya O'na ortak koşmak da, tıpkı başkasına eziyet etmek gibi içimizdeki kötülükle yüzleşmenin bir türevidir. Yine insanın vahye ve doğumu sırasında verdiği söze sırtını dönmesi ve kendine zulmetmesi sözkonusu. Hatta bize yaratılışımızda verilen en temel vahiy/ilahi bilgi Allah'ın varlığı ve tekliği bilgisi olduğundan, inkarcılar ve şirk koşanlar; daha en temel noktada doğrudan ayrılmaya başlamış demektir.

"Rabbin, Adem oğullarının bellerinden soylarını çıkarırken onları kendi kendilerine tanık tutar: 'Ben, Rabbiniz değil miyim?' 'Evet, tanıklık ediyoruz,' derler. Böylece diriliş günü, 'Biz bundan habersizdik,' diyemezsiniz" (Araf Suresi 172).

"Bir tek Tanrıcı (hanif) olarak kendini dine adamalısın. Nitekim, ALLAH insanları böyle bir yaratılış ile donatarak yaratmıştır. ALLAH`ın yaratışında değişiklik olmaz. Bu, tam yetkin bir dindir, fakat insanların çoğu bilmez." (Rum Suresi 30).

Ayrıca ilk insana ve daha sonra İsa'ya  "ruh üflenmesinden" bahseden ayetler de, yine bu durumu anlatmaktadır. Çünkü Kuran'da ruh "vahiy" anlamında kullanılmaktadır (bir de "vahiy meleği" için de özel isim olarak Ruh ifadesinin kullanıldığını görmekteyiz).

Secde Suresi 9: Sonra ona bir biçim verdi ve onun içine kendi ruhundan üfledi. Sizin için, işitme gücü, gözler ve gönüller vücuda getirdi. Ne kadar da az şükredersiniz!

Bize yaratılışımızda işlenen bu bilgiler sayesinde daha doğuştan tek Tanrı inancına sahip olur, ve başkalarına iyi davranmak gibi erdemlere sahip oluruz  (tabii içindeki ayetleri/vahyi dışlamayanlar için geçerli bu durum).

Ve hep belirttiğim üzere, genlerimizde bulunan bu ilahi bilgilerden dolayı Kuran'a iman etmekle yükümlüyüz. Kuran'ın ilettiği vahiy içimizdeki ayetlerle  uyum içindedir ve bu durum, onun Allah tarafından gönderilen kutsal kitap olduğunun en büyük ve temel delilidir.

Fussilet Suresi     53     Onlara ayetlerimizi ufuklarda ve öz benliklerinin içinde göstereceğiz. Ta ki, onun hak olduğu kendilerine ayan-beyan belli olsun. Kendisinin her şey üzerinde bir tanık oluşu, senin Rabbine yetmez mi?

Bünyesindeki ilahi bilgilerle uyum içinde davranışlar sergileyen  kimse iyilik üzere ve gerçeğe iman içinde yaşar demiştim. Bu söylediğime itiraz olarak, bazı inançlı kişilerin yaptıkları kötülükler karşı delil olarak sunulmaya kalkılabilir. Ama böyle başkalarına zulmeden ve buna karşılık inançlı tabir edilen kişilere baktığımızda aslında çoğunun yine şirk içinde olduğu ve yanlış şeylere inandıkları görülecektir. Gerçekten şirkden arınmış ve dosdoğru dini inanç içerisinde olan bir insan, kötülüklerden ve yanlışlardan elinden geldiğince uzak yaşayacaktır. Ya da geçici bir süre hatalı davranış içinde olsa dahi en kısa sürede bunun farkına varıp kendisine çeki düzen verecektir.

Veya başka açıdan örnek verecek olursak; iyi bir insan inkar veya şirk içinde olsa da, günün birinde mutlaka doğru inanca kavuşacaktır bu dünyada. İmtihanının son dönemlerinde de olsa, kendisini cennete götürmeye yetecek minimum düzeyde de olsa dini kabule ulaşacaktır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, kişilerin hayatlarına bir bütün olarak bakmak gerektiğidir. Hem zaman açısından, hem de tüm alanlardaki yaptıklarını değerlendirme açısından...Ve sadece Rabbimiz bilmekte kimin iyilerden olacağını, imtihanı başarıyla tamamlayacağını... Bu yüzden herhangi birinin belli bir zaman diliminde veya bazı alanlarda yaptıklarına bakarak  sonsuz kötülerden mi veya iyilerden mi olduğunu biz bilemeyiz.

Bu konuyu "Kader ve Özgür İrade" başlıklı yazımda açıklamıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kader-ve-ozgur-irade.html

Özgür iradeleriyle iyiliği seçenler  ahirette mutlaka kazanırken, bu dünyada da nimetleri yaşamaya başlarlar.

"Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever."  (Ali İmran suresi 148. ayet)

İyilik denilen olgu, ezeli olan Allah'ın yine özelliklerinden/sıfatlarından biridir.Yani öyle sonradan imtihan için oluşturulmuş kurallar falan değildir bu kavram aslında.Yüce Yaratıcımız iyidir ve O'nun sevgili/yakın kulları da iyilerden olmak durumundadırlar. İmtihanımız da tamamen bunun üzerine kuruludur.

Tur Suresi 28. "Biz daha önce O'na yalvarırdık; O, İyilik edendir, Rahimdir."

***

Bir insan veya topluluk yanlış/hurafe inançların peşinden gidiyorsa ve ısrarla gerçeğe/bilgiye, ayetlere yönelmekten kaçınıyorsa, bu dengesizliğin diğer davranışlarında da kendini gösterdiğini belirtmiştim.

Tarihte, inkarlarında ısrarcı olan toplumların, yanlış inançlarının yanı sıra, özellikle  insanlara zarar verici/zulmedici başka hatalı davranışlar da sergilediklerini görmekteyiz zaten.

Ayetler ışığında bu durumu delillendirecek olursak;

Cahiliye döneminde şirk içindeki  Arapların bazılarının çocuklarına yönelik zalimlikleri:

Tekvir Suresi 8 - O diri diri gömülen kız çocuğuna sorulduğunda,

Enam Suresi 137 -  Böylece onların ortakları, çocuklarını öldürmeyi bile müşriklerin çoğuna iyi bir şeymiş gibi gösterdiler. Böylece onları mahvettiler ve dinlerini karıştırıp bozdular. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Onlardan ve uydurdukları şeylerden uzak dur.


Antik Mısır döneminde Firavun ve yönetimindekilerin vücuda getirdiği zulüm:


Kasas 4. Gerçek şu: Firavun o yerde egemenlik kurmuş ve ora halkını gruplara ayırmıştı. Onlardan bir topluluğu horlayıp eziyordu: Bu topluluğun erkek çocuklarını boğazlıyor, kadınlarına hayasızca davranıyor/kadınların rahimlerini yokluyor/kadınlarını hayata salıyordu. O gerçekten fesadı yayanlardandı.


Lut Kavminin gelen misafirlere bile tacizkar tavrı vardı:

Hicr Suresi

67. Şehir halkı, elçileri duymanın sevinci içinde geldi.

68. Lût dedi: "Bunlar benim konuklarımdır, aman beni utandırmayın!"

69. "Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin."

70. Dediler: "Seni el âlemin işiyle uğraşmaktan men etmemiş miydik?"

71. Lût dedi: "Eğer bir şey yapacaksanız, işte kızlarım!"

72. Senin ömrüne yemin olsun ki onlar, kendi sersemlikleri içinde bocalıyorlardı.

73. Nihayet o korkunç titreşimli ses, onları güneş doğarken yakaladı.

74. O kentin üstünü altına getirdik/üst düzeydekileri alt düzeye indirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

(Bu arada belirtelim, Lut Kavmi de diğer kavimler gibi öncelikle, inkarcılığından dolayı helak edilmiştir. Zaten muhtemelen yarısı veya yarıya yakını kadınlardan oluşan bu toplumun tüm bireyleri eşcinsel, zinacı  veya tacizkar değildi. Buna en net delil Lut'un eşinin de geride bırakılıp helak edilen kötülerden olmasıdır. Tamamını pençesine alan ana/asıl günah   Allah'a ortak koşmak ve ayetleri inkardı yine. Diğer dengesiz davranışları ve günahları ise yine vahye sırt çevirmenin, zalimliğin yan tezahürleri, sonuçları idi.)

Ankebut Suresi     32 İbrahim dedi: "Ama orada Lût var." Dediler: "Orada kim olduğunu biz daha iyi biliyoruz. Elbette ki onu ve ailesini kurtaracağız. Karısı hariç. O, geride kalanlardan olacak."

Ad Kavminin zorbalığı:

Şuara Suresi

128.Her yüksek tepeye/yola şaşılacak bir bina kurarak/bir işaret dikerek mi eğleniyorsunuz!

129.Sanayi üreten yerler edinerek sonsuzlaşmak ümidine mi düşüyorsunuz?

130.Yakaladığınız vakit zorbaca yakalıyorsunuz?


Medyen Halkının da ticarette hile yapma ve başkalarının malına zarar verme yoluyla yine insanlara karşı duyarsız ve zulmedici olduğunu görmekteyiz:

Hud Suresi

84. Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı göndermiştik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka tanrınız yok sizin. Eksik ölçüp yanlış tartmayın. Sizi nimet-bereket içinde görüyorum, ama sizin için sarıp kuşatan bir günün azabından da korkuyorum."

85. "Ey toplumum! Ölçüyü ve tartıyı tam bir dürüstlükle yapın. İnsanların eşyalarını tırtıklamayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın."

86. "Eğer inananlar iseniz, Allah'ın bıraktığı kâr sizin için daha hayırlıdır. Ben sizin üzerinizde bir bekçi değilim."

( Geçmişteki helak edilen toplumları düşündüğümüzde dikkati çeken bir başka ayrıntı da; Allah'ın kötüleri/zalimleri dünyada da bazen biraraya getirip, onların toplu bir şekilde kendileriyle yüzleşmesini sağlamasıdır. Geçmişte helak edilen toplum demek aslında Allah'ın, kendi iradeleriyle kötülüğü seçecek olan birtakım zalimleri aynı tarih ve coğrafyada biraraya getirmiş olması demektir).

Büruc Suresinde de yine inkarcıların Müslümanlara işkence yaptıklarını görmekteyiz:

Büruc

5. O tutuşturulan ateşin adamları,

6. Onlar onun başında oturmuşlardı.

7. Ve hepsi, müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.

8. Onlardan sadece, Azîz ve Hamîd Allah'a iman ettikleri için öc alıyorlardı

9. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü kendisinindir. Allah her şeye tanıktır.

10. Şu bir gerçek ki, inanan erkeklerle inanan kadınlara işkence edip sonra da tövbe etmemiş olanlar için, cehennem azabı vardır. Onlar için yangın azabı da vardır.

11. İman edip hayra ve barışa yönelik işler yapanlara gelince onlar için, altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Büyük başarı işte budur.


Kısacası; ayetlere yönelmeyen insanlar birçok alanda hastalıklı düşünce ve davranışlara sürüklenebilmekte. Zaten doğru ve güzel olan  davranış veya düşünce, aslında ancak Rabbimizin bizlere öğrettiği bilgilere ve emirlerine uzanmakla mümkün olmaktadır. Gerek yaratılışımızda bize verilen, gerekse sonradan Kitap'tan öğrendiğimiz...Gerek farkında olarak, gerekse olmayarak...

Ateistler de dahil olmak üzere herkesin erdemli ve doğru yanları buna dayanmaktadır. Farkında olmasalar da içlerindeki ayetlere kulak verdikleri noktalarda güzel ve sağlıklı davranışlarda bulunuyor insanlar.

***

Müslüman, yani sadece Allah'a teslim olan, imtihan serüvenini başarıyla tamamlayacak kişinin aynı zamanda iyi bir insan olduğunu, buna karşılık cehennemliklerin ise kötüler olduğu gerçeğini Kuran'da görmeye devam edelim:

Beled Suresi

12. Sarp yokuşun ne olduğunu sana bildiren nedir?

13. Özgürlüğü zincirlenenin bağını çözmektir o.

14. Yahut da açlık ve perişanlık gününde doyurmaktır o,

15. Yakındaki bir yetimi,

16. Yahut ezilmiş-boynu bükük bir yoksulu.

17. Sonra da iman eden ve birbirlerine sabrı öneren, merhameti öneren kişilerden olmaktır o.

18. İşte böyleleridir uğur ve bereket dostları.


Hakka Suresi

30 "Tutun onu, derhal bağlayın onu!"
   
31 "Sonra cehenneme sallayın onu!"

33. "Çünkü o, yüce Allah'a inanmıyordu."

34. "yoksulu doyurmaya özendirmiyordu."

35 "Bugün onun için burada bir sıcak dost yoktur."

Ali İmran Suresi     198     Ama Rablerinden korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler var.Allah katından bir konukseverlikle sürekli kalıcıdırlar orada.Allah katındaki ödüller iyiler için daha hayırlıdır.
   
Nahl Suresi     122     Dünyada ona güzellik verdik, âhirette de o mutlaka barışsever iyiler arasında yer alacaktır.


İnfitar Suresi

13. Şu da kuşkusuz: İyiler tam bir nimet içindedir,

14. kötülerse cehennemin ta ortasında.

Kalbi güzelliklerle dolu birinin inanmadığı için kazayla  cehenneme gitmesi, veya zalim bir kulun haketmediği halde cennete gitmesi diye birşey yok hiçbir zaman. İyiler mutlaka kazanıyorlar imtihanı.

Allah'a iman etmek ve şirkden uzak durmak  dürüstlüğün  bir tezahürü iken, inkar veya ortak koşup başka efendiler edinmeye çalışmak ise o kişinin  en azından kendisine zulmüdür.

Gerçek bilgileri kabul edip yanlış inançlardan uzak durmak, erdemli yaşamak da güzel ahlakın parçasıdır.

Bunun yanısıra, tek efendimiz olan Allah'ın  bizden istekleri aynı zamanda yeryüzündeki sıkıntıları gidermeyi veya en aza indirgemeyi, buna karşılık dünyadaki güzelliklerden en üst seviyede yararlanmayı da amaçladığından, yine her açıdan, O'nun yolunda yürümek eşittir iyilik olmaktadır.

Zekatı sürekli yerine getirmek (ekonomiden tutun bilgi birikimimize kadar her alanda paylaşımda bulunmak), ihtiyacı olanların  yardımına koşmak ve güzel davranışlar sergilemek, yalanlardan, hırsızlıktan, cinayetten ve diğer kötülüklerden de uzak durmak, tüm dünyanın çıkarları doğrultusunda güzellikler üretmek, maddi ve manevi zenginliği ve barışı sağlamak, Allah'dan başka kimseye/kul köle olmamak ve kimseyi de köle edinmemek, verilen sözleri yerine getirmek...Bunların hepsi de merhametin ve iyiliğin temel parçalarından. Kuran'da bunlar ve hatta daha bile fazlası istenmekte kullardan.

Bakara Suresi     83     İsrailoğullarından şöyle bir söz de almıştık: Allah'tan başkasına ibadet etmeyin, anne-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik ve güzellikle davranın. İnsanlara güzeli ve güzelliği söyleyin. Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Bütün bunlardan sonra siz, pek azınız müstesna, sırt çevirdiniz. Hâlâ da yüz çevirip duruyorsunuz.

En'am Suresi     151     De ki onlara: "Hadi gelin, Rabbinizin size neleri haram kıldığını yüzünüze karşı okuyayım: Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Ana-babaya çok iyi davranın. Yoksulluk endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin; biz sizi de onları da rızıklandırırız. Kötülüklerin görünenine de gizli kalanına da yaklaşmayın. Allah'ın saygın ve aziz kıldığı cana, bir hakkı savunmak dışında kıymayın. Allah size bunları önerdi ki, aklınızı işletebilesiniz."

Özetle; cennet ehli mutlaka dünyada da güzellikler üreten ve düşünen iyi insanlardan oluşurken, cehennem ehli ise en başta kendisine ihanet içinde olanlardan oluşmaktadır.

Yunus Suresi     44  Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar öz benliklerine zulmediyorlar.

Kendine acımayan, aslında  başkalarına da merhamet etmeyecektir genelde. Ve ayetlerde anlatılan kıssalarda görüldüğü üzere öyle de olmaktadır.

Ayrıca, yapılan her kötülük o kişinin aynı zamanda kendi özbenliğine zulmetmesi demektir.

Başkaları için kurduğu her kötü niyetli tuzak, aslında kendisi için kurulan ve de içine düştüğü tuzak demektir (ahirette aleyhine delil olması ve içindeki zalimlikle yüzleşmesi için).

***

Rabbimiz bizleri hem kulluk etmemiz, hem de herkesin hakettiğine kavuşması için yarattı. Güzellikleri hakeden benlikler cennete , azgın ve bozguncu benlikler ise cehenneme kavuşsun diye...Bu yüzden iyiliği seçenler mutlaka kazanırken, zulmü seçenler kaybedecekler.

Selam ve sevgiler

6 Aralık 2012 Perşembe

Maide 33'te Bahsedilen Nefsi Müdafaa ve Kısastır

Bu çalışmamda; Maide 33'de bahsedilen "çaprazlama" meselesinin ne olduğundan bahsedeceğim, ama ondan önce kısaca başka bir konuya değinerek  giriş yapmak istiyorum;

Kuran'a göre hırsızlığın cezasının ne olduğuyla ilgili de çok soru gelmekte. Kitapta ifade edilen el kesme cezasının eli tamamen kesmek mi yoksa çizdirip işaretlemek mi olduğu konusu üzerinde duruluyor özellikle.

Kuran'ı bütünlük içinde ele alınca genel olarak hemfikir olunan sonuç şudur;

Kitapta hırsızlık vakalarıyla ilgili el kesme ifadesi 3 anlamı da içermekte:

1- Elini kesme

2- Elini çizdirme (işaretleme)

3- İmkanını kesme, yani hapsetme ve buna benzer kısıtlamalar getirme.

Dikkat edilirse ayetlerde anlatılan, Yusuf Peygamberin öyküsünde de hırsızın alıkonulduğunu yani hapsedildiğini görüyoruz.

Hırsızlığın büyüklüğüne/derecesine ve hırsızın durumuna göre bu 3 uygulamadan birinin yapılması isteniyor ayetlerde diye düşünmekteyiz. Ayrıca mağdur yani mal sahibi isterse hırsızı affedebilir veya başka özel durumlardan dolayı  hırsıza hiç ceza verilmediği vakalar da olabilir (örneğin açlıktan/mecburiyetten dolayı çalma, kleptomani/çalma rahatsızlığı yüzünden bunu yapma vs...). Zaten ayetlerde, birey hakkına yönelik en büyük ihlal olan cinayet suçu için bile mağdur yakınlarına affetme yani cezayı hafifletme yetkisi verildiği dikkate alınırsa, nisbeten daha hafif bir suç olan mal/para gasbında yine aynı af kapısı her zaman açık demektir.

Ama ben yazımın başında da dediğim gibi asıl Maide Suresi 33. ayette bahsedilen "çaprazlama " konusuna değinmek istiyorum ve bu konuda yeni birşey söyleyeceğim. Durum zannedilenin tam tersinedir. El ve ayakları çaprazlama kesme uygulamasını aslında putperestler kendilerine boyun eğmeyenlere/Müslümanlara uygulamaktaydı ve ayette bahsedilen de, peygamber döneminde bundan vazgeçmeyen zalimlere  karşı aynı şekilde karşılık vererek savunma mücadelesi yapılmasıdır.

Öncelikle iyi anlaşılmalıdır ki ilgili ayet saldırganlara karşı Müslümanların yaptığı savunma savaşıyla ilgilidir.

Zaten şu yazımda da belirttiğim üzere İslam'da sadece nefsi müdafa, yani savunma savaşına izin vardır:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/kuranda-sadece-nefsi-mudafaya-izin.html

Ve işte yine nefsi müdafadan bahseden bu ayet, o zamanlar imanlılara zulüm yapanlara ve bunu inatla sürdürenlere yaptıklarının aynısıyla karşılık verme, onlara yaptıklarını tattırmakdan/iade etmekten bahsetmektedir:

Maide Suresi 33: "Allah ve resulüyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuk yapmaya çalışanların cezası şudur: Öldürülürler yahut asılırlar yahut elleriyle ayakları çaprazlamasına kesilir yahut bulundukları yerden sürülürler. Bu onlar için dünyada bir rezilliktir. Âhirette de onlara büyük bir azap vardır.  34. Ancak onları ele geçirmenizden önce tövbe edenler bunun dışındadırlar. Artık Allah'ın çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olduğunu bilin."
   
Dediğim gibi, o dönemde durup dururken Müslümanlara saldıran ve bundan da, yani savaştan vazgeçmeyen, barışa yanaşmayan zalimlere karşı nefsi müdafa mücadelesi ve kısas istenmektedir sadece. Kuran'ın anlattığı üzere, Müslümanlara karşı putperestler bu çaprazlama uygulamasını gerçekleştirmekteydiler eskiden beri (özellikle Mısır Firavunları). Konunun anlaşılabilmesi için öncelikle şu çalışmam okunmalı:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/msr-firavunlarnn-caprazlama-merak.html

Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabında da anlattığı üzere Antik Mısır dininde "X" yani "çaprazlama işareti" güneş tanrısı Osiris'in simgesiydi ve bu yüzden onlar için kutsaldı . Mısır kralları gömülürken  elleri ve ayakları çapraz pozisyonuna getirilirdi. Eski Mısır medeniyetinden kalma yazıtlarda, tapınak ve piramitlerin duvarlarında da X sembolü sıkça görülmektedir. Ayrıca kendilerine karşı gelenleri cezalandırırken yine bu çaprazlama ritüelini kullanırlardı.

Ayetler de;  putperestlerin eski çağlardan beri, Müslümanlara karşı şiddet uygularken bile çaprazlama takıntılarını sürdürdükleri bilgisini vermektedir. Taha Suresi'nde anlatılan olayda, Firavunun  Müslüman olanlara yönelik olarak el ve ayakları çaprazlama kesme yöntemine başvurmaya kalktığını görmekteyiz:

Taha Suresi

63. Dediler ki: "Şunlar, iki büyücüden başka birşey değillerdir. Büyüleriyle sizi toprağınızdan çıkarmak ve sizin örnek yolunuzu silip yok etmek istiyorlar.
64. "Hemen hünerlerinizi birleştirin; sonra saf bağlamış olarak gelin! Bugün, üstün gelen kurtulmuş olacaktır. "
65. Dediler: "Ey Mûsa, ya hünerini ortaya at yahut da ilk hüner sergileyen biz olacağız. "
66. Mûsa dedi: "Hayır, siz atın!" Bir de ne görsün! Onların ipleri, sopaları, yaptıkları büyüler yüzünden, kendisine gerçekten koşuyorlarmış hayaline verdi.
67. Mûsa birdenbire içinde bir korku duydu.
68. Şöyle dedik: "Korkma, üstün gelecek olan sensin!"
69. "Sağ elindekini yere bırak! Onların, sanayi olarak ortaya çıkardıklarını yalayıp yutsun. Onların sanayi olarak ürettikleri sadece bir büyücünün hilesidir. Büyücü ise nereye gitse iflah etmez. "
70. Bunun üzerine büyücüler secdelere kapanıp şöyle seslendiler: "Hârun`un ve Mûsa`nın Rabbine inandık!"
71. Firavun dedi: "Ben izin vermeden ona inandınız öyle mi? O size, büyüyü öğreten büyüğünüzdür. Yemin olsun, ellerinizi, ayaklarınızı çaprazlama keseceğim ve yemin olsun sizi hurma ağaçlarına asacağım. O zaman iyice bileceksiniz, hangimizin azabı daha şiddetli ve sürekli. "
72 Dediler: "Biz seni, bize gelen açık-seçik kanıtlara ve bizi yaratmış olana asla tercih etmeyeceğiz. Verdiğin hükmü uygula. Senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçer. "

Firavunların pagan, Spiritualist/Ruhçu temele dayalı, ve çapraz işaretini kutsal gören öğretisi antik Mısır dönemiyle sınırlı kalmadı elbette. Günümüze kadar varlığını çeşitli adlarla dünyanın dört bir tarafında sürdürdü( yahudi mistisizmi de bu öğretinin temeli üzerinde inşa edildi) ve hala da sürdürmekte(örneğin uzakdoğu meditasyonlarında bacaklar çapraz pozisyonuna getirilip transa geçilir vs.).

Binlerce yıldır çeşitli versiyonlarıyla insanları şirke batırmayı sürdüren Ruhçuluk, elbette her dönemde olduğu gibi peygamberimizin döneminde de putperestler üzerinde etkiliydi. Ve dolayısıyla o zamanın çok tanrıcıları, Müslümanlara karşı aynı şiddeti ve yöntemi sürdürmekteydiler. Tıpkı daha önceki peygamberlerin dönemlerinde de olduğu gibi...


                            Texe Marrs'ın Codex Magica isimli kitabından bazı resimler      








Ve tekrar belirtelim; böyle eskiden beri Müslümanların el ve ayaklarını çaprazlama kesen ve bu eylemlerini sürdüren paganlara/putperestlere karşı kısas olarak , yani onlara yaptıklarının aynısının uygulanması bir seçenek, bir savunma stratejisi  olarak sunulmuş Maide Suresinde. Peygamberleri ve takipçilerini ülkelerinden çıkarınları aynı şekilde ülkeden sürmek, onlara saldıranlara aynı şekilde karşılık vermek, kısaca "göze göz, dişe diş" izninden bahsedilmiş. Ve dediğim gibi, kitabı bütünlük içinde okuyunca görmekteyiz ki bu, Müslümanlara verilen savunma savaşı izni, eğer saldıranlar  müminlere bu yaptıklarından vazgeçip  barışa yanaşırlarsa bitiyor. 

Başka bir deyişle burada bahsedilen çaprazlama olayının hırsızlıkla veya o kişinin inanıp inanmamasıyla hiçbir ilgisi yoktur. Sadece fiziksel olarak saldıranlara karşı savunma savaşı ve kısas isteniyor o dönemde hepsi bu. Yoksa herkes dilediği şeye inanmakta veya inanmamakta ve bu doğrultuda yaşamını yönlendirmede özgürdür. Kimseye inancından dolayı tokat dahi atılamaz Kuran'a göre.

Selam ve sevgiler

3 Haziran 2012 Pazar

Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir (video formatında)

Evrendeki Kusursuzluk Kendi Şart ve Hedeflerine Göredir başlıklı yazım Kuran Araştırmaları Grubu tarafından video haline getirildi:

http://www.youtube.com/watch?v=4TK-29trpQ8


Selam ve sevgiler

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Ekşi Sözlük’e Yazdıklarımdan Örnekler

Ekşi Sözlük'te açılan başlıklara verdiğim cevapların birkaçını paylaşayım sizinle dedim. Sözlüğün formatı gereği bütün harfler küçük... Her entrymin altına da sözlükteki adresini verdim...

Selam ve sevgiler

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------


beş yıldızlı otelde iftar yemeği vermek

gayet güzel, islam'ın hedeflediği doğrulardandır.

öncelikle, lüks israf falan değildir, bu iyi anlaşılmalıdır:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/luks-israf-degildir.html

ikincisi, bazıları "oruç tutmak yemek bulamayanların halini anlamak içindir" gibilerinden birşeyler söylüyor, sonra da bu kendi söylediklerine ciddi ciddi kendileri de inanıyor. sanki kuran'da böyle bir ayet varmış gibi bu kendi kafalarındaki senaryoya göre haramlar türetmeye kalkıyorlar (iftarda çok yemek günah, lüks ve güzel veya kaliteli yemek haram gibi bir ton zırva inanç..)

o zaman onların bakış açısına göre ramazanda kaliteli ve güzel seks de haram olmalı.

oruçda seks yapmak yasak öyle değil mi?

öyleyse oruç seks yapamayanların halinden anlamak için(onların hayali bakış açısına göre)

ve yine öyleyse ramazan geceleri seks yapacaklar eşleri güzel ise (ya da kadınlar için kocaları yakışıklı ise) seksten uzak durmak zorunda kalmalılar. çünkü "lüks sekse" giriyor bu durum.

hele ki haz fazla olmamalı.

hatta eşleri güzel (veya yakışıklı) olanlar bu eşlerinden boşanıp çirkin insanlarla evlenip mütevazi bir cinsel ilişki yaşamalıdır ramazan gecelerinde.

ayrıca ilişkiye girilen yer kirli ve sıkıntı veren bir ortam olmalı ki, seks yapamayanların halinden anlasın...

komedi bir çıkarım olurdu değil mi bu?

elbette, tıpkı "oruç yemek bulamayanların halinden anlamaktır ve bu yüzden iftar yemeği lüks ve çok olmamalıdır" diyenlerin zırvalıkları gibi..

orucun birçok hikmeti vardır ve bunu yalnızca rabbimiz biliyor.

bu yüzden biz kafamızdan "oruç şunun içindir, şunu sağlar" gibi şeyler söyleyemeyiz. sadece ve de sadece rabbimiz yetkilidir din konusunda hüküm vermeye:

http://www.kurandakidin.net/

 ramazanda en güzel yemekleri en lüks ortamlarda yemek, diğer günlerden daha bile fazla hakedilen bir durumdur.

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25580128


ben prensip icabı sünnete karşıyım diyen çocuk

müslüman çocuktur.

yahudi gelenek ve uygulamalarını rededip bir müslüman hayatı yaşamayı istediğini belirten kişidir.

islam dininde allah'ın yarattığı mükemmeldir ve durup dururken ameliyat edilemez:

tın suresi 4 biz insanı, gerçekten en güzel bir biçimde yarattık.

ortada sağlık durumu gibi özel bir neden yokken, hem de başkasını zorla ameliyat ettirmeye kalkmak, allah'ın yarattığını değiştirmek tamamen islam dışı bir uygulamadır

kuran'daki gerçek islam hadis/mezhep ve tasavvuf öğretilerinden çok farklıdır.

http://www.kurandakidin.net/

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=25938492


filmlerde genelde işgalci uzaylıların yenilmesi

uzaylı filmlerinde görülen birçok mantık hatasından biridir. yoksa eğer bir uzaylı saldırısı olsaydı, adamlar bilmem kaç ışık yılı uzaktan düğmeye basar dünyadaki canlıları oradan bitirirdi. hatta düğmeye bile basmasına gerek yok.

ayrıca dünya üzerine bir gemi yaklaşacaksa ya robotlarını gönderirler ya da bu gemilerin kendileri bilgisayarlar tarafından yönetilen robotlar olur. yani pilotsuz birimlerle saldırırlar, onlardan birinin parmağı bile incinmez.

şimdi bu komediyi geçtikten sonra asıl konuya gelelim.

bugünlerde hemen her hafta bir uzaylı saldırısını anlatan film sinemalara gelmekte. beyinler yıkanıyor, insanlar uzaylı saldırısına inanacak kıvama getiriliyor.

illuminatinin planında böyle bir senaryo(sahte uzaylı saldırısı) olduğu yıllar önce oyun kartlarında işlenmişti.

konuyla ilgili olarak şöyle yazmıştım:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/1995-illuminati-kart-oyunu.html

yani eğer bugünlerde bir saldırı görürseniz bilin ki aslında onlar uzaylı falan değil. hepsi bir komplonun parçası.

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=26333925


evrenin her şeyi kapsayan tek bir ruhunun olması

islamiyet'e göre yaratılmışların ruhu olmadığına ve de tüm yaratılmışlar allah'dan ayrı olarak yoktan var edildiklerine göre tamamen islam dışı bir inançtır.

yalnız şu olabilir, rabbimiz biz insanlara verdiği gibi evrene de bir bilinç-zeka vermiş olabilir. evrenin kendisini de bir başka birey, başka bir kul olarak görecek olursak onun da kendi içinde özellikleri vardır.

evren de big bang ile doğmuş, big crunch ile sonlanacaktır ayetlere göre:

http://www.mucizeler.com/2011/11/buyuk-patlama%E2%80%99dan-buyuk-cokus%E2%80%99e/

yani o da bizler gibi bir yaratılmıştır sadece.

ama evrenin kozmik zekası varsa bunu ruh-hayalet falan ile karıştırmamalıyız. çünkü islam'da yaratılmışların ruhu-hayaleti yoktur:

http://emre1974tr.blogspot.com/2011/07/islamda-canllarn-ruhu-hayaleti-yoktur.html

ayrıca evrenin kendisini tanrı ile özdeşleştirmek veya o'nun bir parçası olarak görmek hatası da büyük bir sapmadır. evreni tapmanın değişik bir versiyonudur. hayır, tüm yaratılmışlar rabbimizden varlık olarak tamamen ayrı ve yoktan yaratılmışlardır. zaten bu yüzden şirk en büyük günahtır:

o (allah) evren'i (gökleri) ve yeryüzünü yoktan yaratandır. o, bir işin olmasına karar verirse yalnızca "ol" der, o da hemen oluverir.

2-bakara suresi 117

ihlas suresi 3 ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur!

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=20555499


kuran-ı kerim

dinin tek kaynağı, insanlara kıyamete kadar ışık tutacak yol göstericidir.

incil ve tevrat(ve de daha eski kutsal kitaplar) değiştirildiklerinden, koruma altında olmadıklarından bugün dinin kaynağı durumunda değiller. hele ki rivayet ve söylenti adı altındaki hadis kitapları hiçbir zaman...

sadece kuran korunmuştur ve islam'ın(yani gerçek dinin) tüm gerekli bilgilerini eksiksiz bir şekilde barındırmaktadır. namazdan hacca kadar tüm ibadetlerin ayrıntısı bile mevcuttur.

apaçık ve din alanında eksiksiz olan kuran, birinci açık anlamında ve bütünlük içinde okunmalı, başka hiçbir kitap yanına eklenmemeli:

http://www.kurandakidin.net/

ayetlerin açık-ilk anlamında okunması gerektiğini anlatan yazım:

http://www.diniyazilar.com/2011/06/kuran-bir-semboller-kitabi-degildir/

kuran mucizeleri:

http://www.mucizeler.com/

http://www.eksisozluk.com/show.asp?id=17892562

9 Nisan 2012 Pazartesi

İnsanların ve Cinlerin Kötü Enerjilerinden Korunma

Sad Suresi

41. Kulumuz Eyyûb'u da an! Hani, Rabbine şöyle seslenmişti: "Şeytan bana bir yorgunluk ve azap dokundurdu."

42. "Ayağını yere vur! İşte yıkanacak bir yer, işte içilecek soğuk bir su!..." dedik.

43. Ona bizden bir rahmet ve özü temizlere bir hatırlatma olarak, ailesini ve beraberlerinde, benzerlerini bağışladık.

Cin veya insanlardan şeytanlar, bazı kişilere sıkıntı verebilirler. Zaten cinler de tıpkı insanlar gibi maddi varlıklar(ateşten yaratıldılar) ve dolayısıyla diğer canlılara fiziksel zarar vermeleri gayet olağan.

Hicr Suresi     27     Cini/İblis'i de daha önce kavurucu ateşten yaratmıştık.

Verdikleri vesveseler, ayrıca telepatik etkileri ve kötü enerjileri ile yaşam enerjinizi olumsuz etkileyebilir hatta uzun vadede bunalıma bile sokabilirler. Onların kötü enerjilerinden korunmada namaz kılmak, (yalnız Allah'a)dua etmek, Kuran okumak, sürekli Allah'ı anıp şükretmek, iyilik ve hayır işlerinde yarışmak gibi güzellikleri gerçekleştirmek önemli yer tutar. Zaten dünya ve ahiret bir bütündür, ibadetler ve güzel ameller sadece ahireti değil bu dünyamızı da güzelleştirmektedir...

Nas Suresi

Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla...

1. De ki: "İnsanların Rabbine sığınırım!

2. İnsanların yöneticisine, yönlendiricisine,

3. İnsanların ilahına;

4. Kıvrılıp kıvrılıp saklanan, sinip sinip gizlenen vesvesenin/o sinsi, o aldatıcı şeytanın şerrinden,

5. İnsanların göğüslerine kuşkular, kuruntular sokar o;

6. Cinlerden de insanlardan da olur o!"


Fussilet Suresi

36. Eğer şeytandan gelen kötü bir dürtü seni dürtecek olursa hemen Allah'a sığın! Çünkü en iyi işiten O'dur, en iyi bilen O...


Araf Suresi

201. Korunup sakınanlar, kendilerine şeytandan bir görüntü/dürtü gelip dokunduğunda, hemen Allah'ı hatırlarlar. İşte o anda görülmesi gerekeni görürler.


Bunun yanında,  Eyyub Peygamberin öyküsünde gördüğümüz üzere, uğradığı sıkıntıyı gidermesi için Rabbimiz kendisine doğal bir ilaç olarak su veriyor ve  ondan hem içmesini, hem de yıkanmasını istiyor. Belki de bu özel şifalı bir su ama genel olarak suların bu sorunda fayda verdiği sonucuna ulaşabiliriz.

Bu bağlamda, kötü enerji yayan bazı insan ve cinlerin olumsuz etkisinden sıyrılmada bazı başka gıdalar da yardımcı olabilir belki.Özellikle vücudumuzu radyasyondan koruyan besinler, şifalı bitkiler etkili olabilir.Çünkü bedendeki radyasyonu dışarı atan bir gıda aynı zamanda olumsuz enerjiyi de temizleyebilir.

Keçiboynuzu ve  yoğurt gibi besinler tüketmek kötü enerjilerden korunmada ve vücutta oluşan bazı sorunları gidermede rol oynayabilir. Ayrıca dünyadaki en etkili radyasyon temizleyici bitkilerden kabul edilen Kore Ginsengi de akılda tutulmalıdır. Uzakdoğulu  Ginseng  zihnimizden cildimize kadar genel olarak sağlık ve denge kazandıran bir gençlik iksiridir aynı zamanda. Direncimizi arttırdığından, dışardan gelen olumsuz etkilere  karşı da güçlü kılar. Özellikle de strese karşı...

 Bu  kıssada dikkati çeken  noktalardan biri de, Rabbimizin diğer bazı örneklerde olduğu gibi doğrudan sıkıntıyı gidermeyip, bu sefer çözümü(suyu) sunmasıdır. Böylece, bu olayı bizlere aktaran ayetler sayesinde tüm insanlığa konuyla ilgili yol gösterilmiş de olunuyor.

Dua etmek, Allah'a sığınmak ile fiziksel olarak tedavi olmak çelişen şeyler değildir. Ya da başka herhangi bir konuda Rabbimizden yardım istemek ile elimizden geldiğince o işi gerçekleştirmek için çalışmak, çözüm üretmek... Herşey (kendi yaptıklarımız da dahil olmak üzere) vesiledir, ilahi planın parçasıdır zaten. Biz her zaman var gücümüzle sorunları çözmek için çalışmalı ve mücadele etmeliyiz. Ayrıca her zaman iyilik ve iman yolunda yürürsek, Rabbimiz zaten cennetimsi güzellikleri daha bu dünyada da yaşatmaya başlamaktadır.

Selam ve sevgiler