10 Temmuz 2011 Pazar

Hız mı yoksa yavaşlık mı?

Günümüzde her şey hız üzerine kurulmuş gözüküyor. Her geçen gün daha hızlı ulaşım araçları yapılıyor ve hız rekorları kırılıyor, işler daha hızlı yapılmaya çalışılıyor, bilgiye çok daha hızlı ulaşılıyor, işlemler daha hızlı yapılıyor. Hatta futbol ve basketbol gibi oyunlar bile çok daha hızlı oynanıyor, oynanması için kural değişikliğine bile gidiliyor.

Durum böyle olunca yani günümüzde daha hızlı eşittir daha iyi inancı yerleşince, hayatın her alanında daha yüksek bir hıza ulaşılmaya çalışılıyor.

Peki, bu inanç ne kadar doğru? Bence bu inancın haklı olduğu noktalar var,yanıldığı noktalar da.

Evet, daha süratli ulaşım araçlarının yapılması, daha hızlı bilgisayarların yapılması, bunlar hızın gerekli ve güzel olan yanları. Ama bu demek değildir ki her alanda her zaman daha hızlı eşittir daha iyi. Bazı durumlarda yavaş ve sabırlı olmak hızlı olmaktan daha güzel ve faydalıdır. Ve de üstündür.

Bir kere insan için hız, yaratıcılığı öldüren bir unsur olabilmektedir. Aşırı tempolu bir yaşam uzun vadede insanı yıpratır ve dejenerasyona sebep olabilir. Çok çalışmak, oraya buraya koşturmak, hiç dinlenmemek ve tatil yapmamak… Ve buna benzer şeyler ilk başta bir şeyler kazandırıyor gibi görünse de daha sonraları götürüsünün getirisinden çok olduğu görülür.

Sakin yaşam sürenler ise uzun vadede daha çok ve güzel şeyler üreteceklerdir. Ve kesinlikle daha yaratıcı olacaklardır. Zaten tarihte yaratıcı beyinler hep çalışkanlıkla, tembelliğin dengelendiği bir yaşam sürmüşlerdir.

Bugün bunu oyunlarda da görebiliriz. Daha hızlı ama daha fakir ve düz oyunlar. Bugün basketbolu hızlandıracağız diye yeni kurallar koydular ve bu basketbolun yok olma noktasına gelmesine sebep oldu. Çünkü artık herkes tek düze ve yaratıcılıktan uzak oynuyor.

Ama bunun dışında hızın nimet ve güzelliklerini inkâr edecek değiliz. Bence yapılması gereken, hızın faydalı olduğu ve zararlı olduğu alanların, durumların iyi belirlenmesi ve dengenin sağlanmasıdır. Ne hız lehindeki çalışmalardan vazgeçilmelidir ne de tembellik ve durağanlığın önemi gözden kaçırılmalıdır. İkisinin birbirinin tamamlayıcısı olduğu fark edilmeli ve buna göre yeni bir gelişim, yaşam felsefesi geliştirilmelidir.

***

Yıllar önce yukarıdaki yazıyı kaleme almıştım. Aslında yaşama dini açıdan baktığımızda daha da önem kazanmaktadır konu.

Şu  dünyada yaptıklarımız sonsuz yaşamımızdaki, yani ahiret yaşantımızdaki konumumuzu belirleyecek. Gerçi Rabbimiz sonsuza dek sonsuz şıklarda denenseydik ne yapacağımızı biliyor ve bize 2 günlük bir örnek imtihan, bir kendimizle yüzleşme ortamı sağlıyor. Ama biz imtihanın sonucunu bilmiyoruz ve  bu hayatımızdaki her adımımızı büyük bir dikkatle atmalıyız.

Bir satranç oyununda bile bazen bir hamle üzerinde uzun uzadıya düşünürüz. Kaldı ki bu dünya hayatı bir oyun da değil, çok ciddi ve önemli bir dönemdir. Alacağımız kararlar sadece bu dünyayı değil, ahiret dünyamızı da şekillendireceğinden, acele etmeden, derin düşünerek davranışlarımızı sergilemeliyiz.

İnsanlara yardım eli uzatmak, ibadetler için hergün mutlaka geniş bir vakit ayırmak, hem kendimiz hem de tüm insanlık için güzellikler-iyilikler üretmek bizi gerçek ve sonsuz mutluluğa götürecek anahtar olacaktır.


Selam ve sevgiler. 

Hiç yorum yok: